Özbekistan'ın başkenti Taşkent yakınlarındaki eski kent kalıntılarında bulunan sikkeler, Türk tarihinin akışını değiştirecek nitelikte.

Eski adı Çaç olan Taşkent bölgesinde bulunan madeni paraların ikisinin üzerinde Soğdca dilinde "Türk Kağan" yazısı bulunuyor. Paranın Batı Göktürk kağanlığı dönemine ait olduğu belirtiliyor.

Üzerinde bu türden sikkeler Taşkent dolaylarında aslında 25-30 yıl önce bulunmuştu. Ancak bu sikkelerin Göktürklerle ilişkisi konusu açıklığa kavuşturulamamıştı. TRT Haber’den Ayşe Şimşek’in haberine göre, Türk parasını bulan Özbekistan Bilimler Akademisi Milli Arkeoloji Merkezi Uzmanı Prof. Dr. Gaybulla Babayarov, parayla ilgili ayrıntılı bilgiler verdi.

Babayarov, Taşkent yakınlarındaki kalıntılarda bulunan bronz sikkelerden 20'nin üzerinde sikkenin Batı Göktürk Kağanlığı’na ait olduğunu söyledi. Bu sikkelerden üçünün üzerinde "żpγw - Yabgu", beşinin üzerinde "cpγw x’γ’n - Cabgu Kağan" ve dokuzunun üzerinde de "x’γ’n - Kağan" yazıları var, diğerleri ise yazısız.

1A41C872 A686 4Ddb 8C6A 74514B36076D

Prof. Dr. Gaybulla Babayarov, adı geçen sikke çeşitlerinin (Levha I) arasında 2 çeşit sikkenin Soğdça yazıyla "twrk x’γ’n – Türk Kağan" yazısı bulunduğunu açıkladı.

Babayarov, bu tür sikkelerin Batı Göktürk Kağanlığının Yabguluk döneminde (6. yüzyılın son çeyreği) basıldığına ilişkin bir damganın bulunduğunu söyledi. Sikkelerin hem barındırdığı ikonografi hem yapım tarzı (çapı, ağırlığı, teknik yapımı, metal özellikleri vs.) onları daha sonra bastırıldığı anlaşılan Batı Göktürklerinin Yabgu-Kağanlık (7. yüzyılın başları) ve Kağanlık dönemi (630-740) sikkelerinden farklı kılıyor.

Hem Kağanlığın kurucusu olan toplumun adıyla hem de devletin adıyla ilişkili olarak "Türk Kağan" sözünün ilk kez bu tür sikkelerde görüldüğünü açıklayan Prof. Dr. Gaybulla Babayarov, sikkelerin etnik-siyasî aidiyeti belirleme amacını taşıması yönüyle ilginç olduğunu vurguladı.

Prof. Dr. Babayarov, sikkenin İstemi Kağan'ın Fergana yönetimindeki torunlarına ait olabileceğini belirterek şunları söyledi: "Hem arkeolojik katmanlardan anlaşılacağı üzere hem de Soğdça yazının sistemine ve yazı biçimine göre 6-7. yüzyıllara ait olduğunu düşündüğüm bu Türk-Kağan sikkesi, Batı Göktürk Kağanlarından birine, muhtemelen Kağanlığın kurucularından biri İstemi Kağan'ın Fergana'da yönetimde bulunan torunlarına ait olabilir".

"Türk" söünün ilk eçtiği tarihi elgenin bu sikkeler olduğunu belirten Babayarov; "Türk-Kağan kelimesinin ilk belirtildiği tarih 8. yüzyılın ilk çeyreğine uzanıyordu. Bilindiği gibi, bu tabir ilk olarak Orhun bölgesinde dikilen Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında görülmüştü. Ondan önce de Çin kaynaklarındaki 'Tu-jüe Ko-han' kelimesi 'Türk Kağan' olarak kullanılıyordu. Bu sikke ile beraber 'Türk' kelimesinin geçtiği bu tarihi belgenin, Türk adının tarihini 150 sene daha geriye götürdüğünü söyleyebilirim. Yani Orhun yazıtlarının dikildiği tarih 730’lu yıllara denk geliyorsa, sikke yazıları 580-610 yıllarına ait. Böylece 'Türk' adının tarihinin 1400-1500 yıllık bir vakit dilimine sahip olduğunu anlayabiliriz".

Yeditepe Bienali kapılarını açtı: Sanatın kalbi Fatih'te atıyor
Yeditepe Bienali kapılarını açtı: Sanatın kalbi Fatih'te atıyor
İçeriği Görüntüle

Sikkelerdeki "Türk Kağan" ifadesinin burada kesin bir hükümdarın kişisel adı ya da ünvanı değil, mensup olduğu etnik ve siyasî aidiyeti anlatan bir tabir olduğunun diğer örneklerle de tespit edilebildiğini belirterek şöyle konuştu:

"Bunun en sabit örneği Batı Göktürk Kağanlığının birer devamcısı olan Türgeş Kağanlığı sikkelerinde 'βγy twrkyš x’x’n pny – İlahi / Cenap Türgeş Kağan sikkesi' cümleleri yer almasında görülüyor. Ancak, Türgeş sikkelerinde adı geçen cümleler standart olup, Batı Göktürk sikkelerinde ise hemen hemen her yönetici değişiminde sikkeyi bastıran hükümdarın taşıdığı kendi ünvanı veya tahta oturduğu vakit sahip olduğu adını sikkede darp ettirdiği görülüyor. Bu Türk-Kağan sikkesi, şu ana kadar bilim insanları arasında genel görüş olan, 'Göktürkler göçebe toplumdu, dolayısıyla onları yerleşiklere özgü alışverişte para dolaşımına gerek duymamışlardı' görüşünü çürütüyor. O dönemlerde Türk yöneticilerinin ve Türk toplumunun belirgin bir kısmı yerleşik hayat sürdürdükleri, şehirler inşa ettikleri anlaşılıyor".