SAMİMİ HABER / SAMİMİ ANALİZ
Amerika Birleşik Devletleri'nin gördüğü belki en kapitalist başkan olan Donald Trump, en az 600 milyar Dolar tutarındaki "ücret" karşılığında Suudi Arabistan'a 3 günlük ziyaret yapıyor.
Trump, birinci başkanlık döneminde olduğu gibi, ikinci döneminde de ilk gezisini Suudi Arabistan'a yapıyor. Ancak sanmayın ki, "aşırı kapitalist" Trump, deyim yerindeyse "Arabın kara kaşı, kara gözü" için yapıyor bunu. Kısaca, ABD'nin Suudi yönetimiyle ilişkisi, zahmetsiz getirisi çok yüksek bir ilişki.
Topraklarında Allah vergisi bollukta petrol, gaz ve diğer yeraltı madenleri barındıran Suudi Arabistan, tüm bunların çıkartılıp ihraç edilmesi işini, hiç zahmete girmeden Batılı şirketlere emanet eden, adeta kılını kıpırdatmadan cebine para akan bir ülke.
PETROL BİR GÜN BİTECEK; İŞTE O ZAMAN...
Babasının binbir zahmetle kazandığı büyük serveti bol keseden savuran mirasyedi ve hayırsız evladı andıran Suudiler; "Yeter ki benim rejimimi tehdit etmesin, güvende tutsun, yeter ki bu rahatlığım elimden kaçmasın" mantığıyla baktığı ABD'yi muhtemelen Allah'ın bir lütfu olarak görüyor. ABD'nin desteği Suudi rejimi için; içerideki muhalifler için bir güvence ve gözdağı anlamına geldiği gibi, dışarıda da başta İran olmak üzere cümle dünyaya; "Bu benim yakın müttefikim, sakın yan bakmayasın" anlamı taşıyor.
TRUMP'IN SUUDİLERE VERDİĞİ...
Trump da bunun farkında elbet. O nedenle tüm bu "korumalarının psikolojik meşruiyet kazandırmalarının" karşılığında istediği her şeyi alabileceğini biliyor.
Aslında bu bir ziyaretten ziyade; "Ben gelip seni hem onurlandırıyorum hem de arkanda olduğum mesajını veriyorum; karşılığında haracımı ver" içeriği taşıyan tahsilat gezisi. Her iki taraf da bunun farkında.
MAFYANIN "KORUMA VE HARAÇ" ANLAYIŞI SUUDİLERE UYGULANIYOR
Mafyatik grupların, Türkiye'de ve dünyada çok sık rastlanan bir taktikleri var; bir işyeri sahibine, toprak sahibine ya da zengin birine gidilir, önce güzelce bir korkutulur, ardından; "Seni korumam altına alıyorum, ben varken artık kimse sana dokunamaz, ancak seni kanatlarım altına almamın bedelini de ödeyeceksin" denir ve sözümona "koruma karşılığında" ondan sürekli ve düzenli haraç alınır.
Trump'ın Suudilere yaptığı, işte bu mafya tarzı "koruma karşılığında haraç" işinin uluslararası resmî boyuta taşınmış halinden başka şey değil.
Kâbe ve Hazreti Muhammed'in kabri dahil, İslam dininin en kutsal, en önemli sembollerini barındıran ülkede, Veliahd Prens Muhammed bin Selman, rahatsızlığı giderek artan yaşlı babasının yerine direksiyona geçince, muhtemelen ABD'nin istediği ya da onayıyla anormal boyutlara varan bir "sekülerleşme" sürecine girdi. Yarı çıplak kadınların yürüdüğü defileler yapılmaya, Kâbe yakınlarında konserler verilmeye başlandı.
Prens Selman, sırf Trump ve zengin konuklarını ağırlamak için yüzlerce milyon Dolar tutarında bir hazırlık yapmış görünüyor.
PRENSE ÜSTÜ KAPALI GÖZDAĞI MI?
Kurt siyasetçi Trump, Veliahd Prens'in kulağına kar suyu kaçırmayı da iyi bildiğini gösterip; "Muhammed, geceleri rahat uyuyabiliyor musun?" demiş. Trump bu sözü, "devlet yönetmenin büyük ve ağır sorumlulukları" bağlamında söylemiş olsa da, muhtemel ki Suudi Veliaht Prensi, bu sözde bir; "Dediklerimi yapmazsan, istediklerimi vermezsen, seni yatağında bile rahat uyutmam" iması çıkartmış olmalı. Yani anlaşılan o ki, ABD Başkanı gelip, Başkent Riyad'da Prens Selman'ı usulünce uyarmış.
YAĞMA GEZİSİ
Trump'ın, ABD'ye 600 milyar Dolarlık getirisi olacak anlaşmalara imza atmasının yanı sıra, beraberinde getirdiği "dünyanın en zengin insanı" Elon Musk, finans devi BlackRock'un kurucuları ve çip üreticisi Nvidia'nın CEO'su gibi güçlü adamlar da Suudileri "söğüşlemeye" başlamış görünüyorlar.
Musk, Starlink’in Suudi Arabistan’da kullanımına "onay vermiş". Ayrıca, Tesla'nın robotaksilerini Suudi Arabistan'a getirmeyi de önermiş; büyük olasılıkla Suudiler buna da "hayır" demeyecektir. Trump'ın getirdiği diğer büyük iş insanları da kendi alanlarında istediklerini Suudilerden almış olmalılar.
AMERİKA'YA DEĞİL, İSLAM ÜLKELERİNE GÜVENMELİ
Ancak Suudilerin bilmeleri gereken, belki de bilip görmezden geldikleri bir gerçek şu ki: Ne kadar medenileşse de içinde bir sömürgeci, barbar ruh taşıyan Batılı, "alacağı" somut/maddi bir getiri kalmayınca tavrını çabuk değiştirir; Suudiler bağlamında söyleyecek olursak, desteğini çeker, yalnız bırakır.
Bu bakımlardan, Suudi yönetimi ABD ve İsrail gibi ülkelere böylesine orantısız, aşırı "ram olmak" yerine, İran dahil tüm bölgedeki "din kardeşleriyle" ilişkilerini sağlıklı bir zemine oturtsa daha kârlı çıkacaktır. Suudi Arabistan'ın "dostu" haline gelmiş İslam ülkeleri, en azından, petrol bittiğinde de onları yalnız bırakmaz.