AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Parti genel merkezinde saat 18.16'da başladı.
AK Parti Sözcüsü Çelik'in açıklamaları şöyle:
Parti Sözcüsü Ömer Çelik'in açıklamalarından satır başları; Ekonomi Başkanlığımızın bir sunumu var. Arge Başkanlığımızın sunumu var. Çevre Başkanlığımızın bir sunumu var. Cumhurbaşkanımız, yana başkanımız açılışta iç politikaya, dış politikaya dair ve kendilerinin Çin seyahatine dair kapsamlı değerlendirmelerde bulundular. Tabii biliyorsunuz şu anda teşkilatlarımız Türkiye buluşmaları kapsamında sahada.
"Gazze, Gündemimizin Birinci Sırasında"
Arkadaşlarımızla birlikte 15 Eylül'e kadar bu çalışmaları sürdüreceğiz, sürdürmeye devam ediyoruz. Tabii iç politikayla ilgili ve dış politikayla ilgili gündemi yakın takip ediyoruz. Birinci gündemimiz her zaman olduğu gibi, Netanyahu hükümetinin her geçen gün daha fazla katliam yaparak Gazze'deki soykırımı devam ettirmesi. Dünyanın gözü önünde Gazze'nin işgal edilmesine dair talimatlar verildiği ve buna göre hareket planları hazırlandığı açık bir şekilde ifade ediliyor. Bu doğrusunu sormak gerekirse, Nazilerin yaptığını bile geride bırakacak, Nazilerin yaptığı cinayetleri bile geride bırakacak. İnsanlık tarihinin en hunharca, en barbarca katliam siyasetinin, soykırımın bir örneğidir.
"ABD’nin Vize Kararı Hakkaniyetsiz ve Adaletsizdir"
Bu doğrusunu sormak gerekirse, Nazilerin yaptığını bile geride bırakacak, Nazilerin yaptığı cinayetleri bile geride bırakacak. İnsanlık tarihinin en hunharca, en barbarca katliam siyasetinin, soykırımın bir örneğidir. Bunu gerçekleştirenlerin eninde sonunda bir insanlık mahkemesinde yargılanması insan haysiyetinin, insan onurunun ve insanlık adına var olan bütün değerlerin gereğidir. Tabii tüm bunlar olurken esasında bütün dünyada Filistin'in tanınması yönünde çok anlamlı, çok değerli bir hareketlilik var Filistin Devleti'nin tanınması yönünde. Tam bu hareketlilik karşısında ise ABD yönetiminin vizelerini iptal etmesi Filistin yetkililerin son derece yanlış olmuştur. Birleşmiş Milletler gibi meşhur otoriterlerin, devletlerin sesini duyuracağı bir platformun işlevsizleşmesi ve zemininin kaybolması anlamına gelmektedir bu. Dolayısıyla gerek Devlet Başkanı Mahmut Abbas'ın gerek diğer yetkililerin vizelerinin iptal edilmesi adaletsiz ve hakkaniyetsiz bir karardır.
"Filistinlilerin Sesi Kısılmamalı, Dünya Sessiz Kalmamalı"
Bu Uluslararası Hukuk, meşru zeminler, Birleşmiş Milletler zemininde artık zaten büyük oranda yıpranmış olan objektif yaklaşımların, görülmeyen objektif yaklaşımların tamamen berhava olduğunu, tek taraflı olarak bir takım işlemlerin yapıldığını göstermektedir. Bu karardan geri dönülmesi gerekir. Çünkü Filistinlilerin sesinin duyurulması her meselede olduğu gibi Filistin meselesinde de saldırıya uğrayanların, soykırıma maruz kalanların sesinin duyulması meselenin doğası, hakkaniyeti ve adaleti gereğidir. Tabii bu olmadığı takdirde, vizelerin iptal ile ilgili karar düzeltilmediği takdirde orada pek çok devlet başkanı, hükümet başkanı Filistin'in sesi olacaktır. Kuşkusuz bu konuda Filistin'in gür sesi olma konusunda en gür ses Sayın Cumhurbaşkanımızdan çıkacaktır.
"Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin’in Gür Sesi Olmaya Devam Edecek"
Yıllardır Sayın Cumhurbaşkanımız Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda bütün konuşmalarında Filistin davasını en yüksek sesle haykırmaktadır. Dolayısıyla bu senede Cumhurbaşkanımızın konuşması başta olmak üzere pek çok liderin konuşmasıyla birlikte Filistin davası Gazze'de Netanyahu hükümetinin gerçekleştirdiği soykırım Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na damgasını vuracaktır.
Bu artık devletlerin meselesi olmayı çoktan açmıştır. Bu bir katliam şebekesi ile insanlık ittifakı arasında bir meseledir. İnsanlık ittifakı eninde sonunda değerlerin kazanımı, medeniyetin kazanımlarının korunması için bu katliam şebekesini yenmek zorundadır. Dolayısıyla hep beraber Sayın Cumhurbaşkanımızın Filistinli yetkililere izin verilmese bile Sayın Cumhurbaşkanımızın yapacağı konuşmanın Filistin'in en gür sesi olarak Birleşmiş Milletler 'de ve bütün dünyada yankılanacağını görüyoruz, değerlendiriyoruz.
"Çelik Kubbe Dünyada Geniş Yankı Uyandırıyor"
Tabi bu Zafer Haftası ayında çok önemli gelişmeler oldu. En önemlilerinin başında çelik kubbe ile ilgili geldiğimiz nokta söz konusu oldu. Bütün dünyada yankılandığı gibi ülkemizin savunması açısından da son derece önemli bir eşik geçilmiş oldu. Görüldüğü gibi geçmişte sıradan bir tabanca almak için başvurduğumuzda bize bunları bile vermeyenler, ambargo uygulayanlar, bugün Türkiye'nin savunma sanayinin geldiği noktayı manşetlerinden indiremiyorlar. Tabi bizim savunma sanayimiz kimse için bir tehdit değil. Kendi milli güvenliğimiz için bunu gerçekleştiriyoruz. Bu başarılara imza atıyoruz. Cumhurbaşkanımız biz yapabiliriz, daha iyisini de yaparız diye bütün kurumlarımıza bu yönü, bu istikameti, bu vizyonu vermişti. Ve geldiğimiz noktada dünyanın barbarlık tarafından teslim alınmaya çalışıldığı ve
Türkiye'nin etrafında neredeyse dünyadaki çatışmaların %70'e yakınının gerçekleştiği bir ortamda ve büyük potansiyel krizlerin var olduğu bir ortamda savunma sanayimizin geldiği nokta tabi ki gurur vericidir. Çelik kubbenin dünyada bu kadar yankılanması, herkesin aslında bütün bu meseleleri hem okumakta hem de bunlara karşı savunma sanayi açısından somut tedbir almakta çok geç kaldıklarını itiraf ettiği bir noktada Türkiye'nin öngörüsünün, Cumhurbaşkanımızın vizyonunun Türkiye'yi içinde tuttuğu hattın ne kadar kıymetli olduğu bir kere daha görülmektedir.
"Türkiye’nin Gücü Barışın Teminatıdır"
Tabii bazı komşu ülkeler, Türkiye'nin çelik kubbe diye attığı imzanın kendileri için tehdit oluşturduğunu söylüyor. Onlara bir kere daha ifade ediyoruz. Türkiye'nin gücü kimse için tehdit değildir. Türkiye'nin gücü barışın teminatıdır. Ama Ege'de, Akdeniz'de, başka yerlerde hiç kimsenin yanlış işler peşinde koşmaması lazım. Meseleleri masada, müzakereyle, diplomasıyla halletmemiz lazım. Bu işler sahaya kalmaması lazım. Dünyanın zaten büyük streslerle yüklü olduğu, büyük fay hatlarının tetiklendiği bir dönemde, daha fazla strese ve fay hatlarının tetiklenmesine gerek yok. Onun için biz komşularımızla barış içerisinde ve herkesin güvenliği bizim güvenliğimizdir. Herkesin refahı bizim refahımızdır. İlkesiyle hareket ediyoruz. Kimsenin güvenliğinde bir zaafa düşmesini, kimsenin refahtan mahrum kalmasını arzu etmiyoruz. Topyekun bir barış, topyekun bir refah peşinde koşuyoruz.
"Terörsüz Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Önceliği"
Değerli arkadaşlarım, Terörsüz Türkiye konusu her zaman gündemimizde, Sayın Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız açış konuşmasında da bu noktaya değindi. Biliyorsunuz, Sayın Devlet Bahçeli'nin tarihi çağrısı, Sayın Cumhurbaşkanımızın devlet başkanı olarak koyduğu iradeyle, Cumhur İttifakı bu konuda yekpare bir şekilde bu konuyu sonuca ulaştırmaya kararlı olduğunu süreci başlatan taraf olarak da ifade etmiştir. Cumhur İttifakı'nın buradaki duruşu net bir şekilde, bütün gelişmelerle bir şekilde doğrulanıyor, ne kadar kıymetli olduğu görülüyor. Cumhur İttifakı'nın yanı sıra Sayın Cumhurbaşkanımızın devlet kurumlarına talimat vermesiyle birlikte bu süreçle ilgili olarak, aynı zamanda bir devlet politikası haline gelmiştir. Yine burada Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin PKK terör örgütünün fesi ve silah bırakmasıyla ilgili yol haritası oluşturması ve dayanak oluşturması, yasal dayanak oluşturması ile ilgili bir komisyonun kurulmuş olması, Yüce Meclis'in buraya katılan partilerle birlikte siyasi partilerin desteğini de alacak şekilde sürecin yürütülmesine imkan vermektedir. Tabii komisyon vesilesiyle komisyonun asıl odağının PKK'nın fesi ve silah bırakması olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor.
Terörsüz Türkiye Sürecine Yönelik Engel Çabaları
Bunun dışında başka konuların öne çıkarılmaya çalışılması, PKK'nın fesi ve silah bırakılması gündeminin perdelenmesi, örtülmesi ya da aksatılmasına dönük bir takım gündemler ve ajandalar olarak gündeme gelmektedir. O daha bu işin tabii ki silah bırakma ve fesih sürecinin gerçekleşmesidir. Burada da PKK terör örgütünün bütün şube ve uzantılarıyla, bütün illegal yapılarıyla, bütün finans odaklarıyla ve propaganda merkezleriyle, bu terörsüz Türkiye ve aynı zamanda terörsüz bölge sürecine uygun olarak yapılan çağrılar çerçevesinde silah bırakması ve kendisini fes etmesi gerekir. Bunun dışında herhangi bir şekilde bu odağın kaybına yol açacak davranışların aslında terörsüz Türkiye söylemini kullanmakla birlikte bu süreci akanete uğratacak davranışlar ve söylemler olduğunu ifade etmek isteriz.