habervakti.com Genel Koordinatörü ve yazarı Bülent Deniz, 'Bu toprakların eşcinselleri' adlı köşe yazısında dikkat çeken ifadeler kullandı.
Deniz yazısında, "Evet! ‘’Vatan evlatlarını!’’ ve hatta ‘’Bu toprağın çocuklarını! Başları takkeli elleri nasırlı dedelerin, al yazmalı sırtı iki büklüm ninelerin torunlarını!’’ Şöyle devam ediyordu ‘’Hortum Süleyman’’; "Aralarında profesör olan dahi var. Ruhunda gizli dürtüler olanlar için aile eğitimi önemli. Homoseksüelliğe karşı insanlarımızın topyekun seferber olması lazım. Özgürlüğü, eşcinselliğe indirgemesinler!" İşte Deniz'in söz konusu yazısının tamamı: 80 Darbesi’nin sosyo-ekonomik-kültürel ve hatta teolojik olarak her alanda etkisini gösterdiği dönemlerde Yeşilçam’ın ‘’erotik film’’ furyası, Aksaray ve Beyoğlu’nda ki bazı sinema salonlarında ‘’2 film birden’’ afişleri arasında şehvet ağlarını kurmuş genç nesilleri pusuda beklerken, hava kararıp akşam geceye döndüğünde çığrından çıkan en sufli arzular Tarlabaşı, Harbiye arasında ki bir takım mekanlarda ve özellikle ‘’Gezi Parkı’’ ’nda ayyuka çıkıyordu. Gezi’de o günlerde 2 ağaç değil, bir nesil köklerinden sökülüp Beyoğlu’nun arka sokaklarına atılıyor kimselerin gıkı dahi çıkmıyordu! Fuhuş, iki karşı cins arasında olsa yine bir ‘’tahammül’’ sınırına kapı aralayabilecekken hemcinslerin hemdem olduğu rezaletler, sapıklıklar sıradan vatandaşın o zamanlar bugünkü kadar pek de bilmediği şeylerdi. Ne internet vardı o vakitler ve nede aplikasyonlar! Yurttaşlarımız, musikişinasların ‘’Şimdi uzaklardasın gönül hicranla doldu!’’ nameleriyle sanatın güneşiyle evlerini ısıtıyorlar ve çoluk çocuğun bilinçaltına prototip olarak bazı efemine isimler fenomen olarak nakış nakış nakşediliyordu. O günlerde cezaevlerinde toplumun bir kesimi ‘’sağı ve soluyla terbiye edilirken’’ kimilerinin meskeni dağlar oluyor, Yazımızın öznesi olan ONLAR ise Beyoğlu’nu mesken tutuyordu! Dağlarda ellerinde keleşlerle yüzlerini boyayıp mağaraları mesken tutarak pusuya yatanlarla, şehirde ellerinde rujlarla yüzlerini boyayıp kuytuları mesken tutan delikanlılar hangi memleketin çocuklarıydı? Vesayet dönemlerinin karanlık rejimleri, en çokta vatan evlatlarına acımıyordu! Kimisini birbirine vurdurup kanlarını sokaklara dökerek anaları gözü yaşlı bırakırken, kimisini de… Dağları mesken tutanları belki bir başka yazımızda kaleme alırız! Ancak Beyoğlu’nu mesken tutanları, ONLARı, bugün yazacağız! … ONLARın, vakt-i zamanında görmedikleri şiddet kalmadı! Vakıa ki; ‘’gay, homo, eşcinsel, transseksüel, biseksüel’’ kavramlarıyla tanımlanan ve sokakta kısaca adları ‘’i.neler’’ olarak geçenlerin! Yer yer sokaklarda ve yer yer alındıkları karakollarda işledikleri cürümlerin mahkemesi anında kuruluyor, duruşma orada gerçekleşiyor, hakim, savcı, avukat, mübaşir, şahit, katip görevlerini üstlenen bir takım ‘’emniyet görevlileri’’ ya da vatandaşlar en seri ve hızlı bir şekilde kendilerince adaleti tesis ediyorlardı! Bir zamanların Meşhur Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü Ekipler Amiri, nam-ı diğer ‘’Hortum Süleyman’’ ONLARı mobil ekiplerle toplatıyor, kurulan o ‘’mahkemelerde’’ gereken ‘’adalet’’ gecikmeksizin sağlanıyordu(!) Kimine göre o bir ‘’fenomen’’ hatta "travesti-eşcinsel avcısı’’ devletine, polisliğe, kamu düzenine ‘’gönülden bağlı’’ toplumun ahlakını bozacak her türlü ‘’fuhşiyat, türevleri ve cinsi sapıklıkla’’ yılmadan, yorulmadan savaşan bir ‘’kahraman"dı. Yıllar önce verdiği bir röportajda; "Bakın, biz işkence yapmadık. Bunu bağıra bağıra, rahat rahat söylüyorum. Bunu herkes böyle bilsin. İşkence, bir insanı götürüp işlediği ya da işlemediği suçu itiraf ettirmek için fiziki şiddet uygulayarak sorgulamaktır. Benim görevim, sokaktaki asayişi sağlamak. Baba oğlunu döver, anne de kızını. Dövmedi diyenlere inanmıyorum. Bizde de zaman zaman olmuş olabilir. Olmadı demiyorum." diyerek ‘’devlet baba’’ şefkatiyle yaramazlık yapan bazı haşarı, yoldan çıkmış ‘’vatan evlatlarını’’ hizaya getirmeye çalışıyordu. Evet! ‘’Vatan evlatlarını!’’ ve hatta ‘’Bu toprağın çocuklarını! Başları takkeli elleri nasırlı dedelerin, al yazmalı sırtı iki büklüm ninelerin torunlarını!’’ Şöyle devam ediyordu ‘’Hortum Süleyman’’; "Aralarında profesör olan dahi var. Ruhunda gizli dürtüler olanlar için aile eğitimi önemli. Homoseksüelliğe karşı insanlarımızın topyekun seferber olması lazım. Özgürlüğü, eşcinselliğe indirgemesinler!" … Başkan Erdoğan, Gezi Parkı eylemlerinin en sıcak olduğu günlerde; ‘’Ben Kasımpaşa’lıyım! Biz, Gezi Parkı’nı çok iyi biliriz...’’ derken yaptığı göndermeyi muhatapları ve ehli illaki anlıyordu! Bu tavır ve söylem, birilerini daha da fazla öfkelendiriyordu! Bir yönüyle Gezi’ye dokunmak; küresel fuhuş ve uyuşturucu çetesinin mevzisine dokunmaktı ve aileyi korumaya almak anlamına geliyordu! Mesele, kökünden sökülen iki ağaçtan çok daha fazlasıydı! Hey gidi İstiklal, Beyoğlu, Tarlabaşı, Harbiye! Hey gidi Taksim! Hey gidi Gezi Parkı! Ve hey gidi Topçu Kışlası! 1806’da inşa edildiğinde Asakir-i Mansure-i Muhammed’in olan Mehmetçiğe çok hizmetler vermişti. Taksim Kışlası ya da pek bilinmeyen adıyla Halil Paşa Topçu Kışlası! Ordumuzun karargahlarından biriydi! Küresel sömürgeci emperyalizme karşı vakti geldiğinde cenk edecek vatan evlatlarının yetiştiği ocaktı. Askeri faaliyetlerin dışında Rum hacılara bir dönem ibadet ve dinlenme mekanı olarak tahsis edilmiş bir yapı olarakta ne acıdır ki daha sonra ne hallere düşüyordu!