Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) yaşanan son gelişmeleri, sadece CHP ve muhalif blok için değil Türk siyaseti için kritik bir viraj olarak okumak lazım.
Eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile halen İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bazı ilçelerle belediye şirketlerinde yoğunlaşan yolsuzluk iddialarına yönelik soruşturma kapsamında tutuklu bulunan Ekrem İmamoğlu arasındaki tartışmalar, CHP’nin iç dinamikleriyle birlikte geleceğini de derinden etkiliyor.
Yaşanan tartışma ve gerilimin merkezi ise; 30 Haziran 2025 Pazartesi görülecek olan CHP 38. Olağan Kurultayı’nın iptali davası.
Aslına bakarsanız yürütülen tartışmalardan da anlaşılıyor ki; hem Kılıçdaroğlu cephesi hem de İmamoğlu cephesi mahkemeden “mutlak butlan” ya da “yokluk” kararı çıkmasına kesin gözüyle bakıyor.
Bu kadar kıyametin sebebi çıkacak olan bu karara inanç. Peki bu karar çıkarsa ne olur?
Önceki yazımda da bu ihtimali tartışmaya çalıştım.
Son tartışmalar ışığında Türk siyaseti için bir dönüm noktası olacağa benzeyen süreci bir kere daha analiz etmekte fayda var.
Öncelikle mahkemeden “mutlak butlan” ya da “yokluk” kararı çıkması halinde Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkan olacağı kesin görünüyor. Kılıçdaroğlu’nun mahkeme kararına uymaması durumunda ise mahkemenin bir kurultay “çağrı heyeti” diğer adıyla “kayyum” görevlendirmeden başka seçeneği kalmıyor.
Gerçi CHP’li Mansur Yavaş, mahkemenin böyle bir yetkisi olmadığını, konunun YSK’nın görev alanına girdiğini YSK’nın bu yöndeki kararının da kesinleştiğini belirtip bunun dışındaki kararların “siyasi operasyon” anlamına geleceğini belirse de o iş öyle değil.
Mansur Yavaş’ın kimliği hukukçu olsa da hukuk ile ilişkisinin iş takipçiliğinin ötesine geçmediğini Ankara’da avukatlar ve yargı çevreleri iyi bilir.
Mahkemenin, ikinci tura kalan 4-5 Kasım 2023’teki 38. Olağan Kurultay seçiminin ikinci turdaki sonucuna doğrudan etki eden usulsüzlükleri tespit ettiğinde “yokluk” kararı vermekten başka seçeneği yok. Asıl kamuoyuna da yansıyan bunca usulsüzlük, oy tercihini değiştirmek için dağıtılan “ayni ve nakdi” rüşvetler, pavyonlarda ceplere sıkıştırılan oy bedelleri ortadayken mahkemenin vereceği aksi karar tam anlamıyla bir siyasi operasyon olur.
Zaten durumun farkında olan ve Kılıçdaroğlu cephesi tarafından “işgalci” diye nitelendirilen Ekrem İmamoğlu güdümündeki yönetim mahkemenin “mutlak butlan” ya da “yokluk” kararı verme ihtimalini çok yüksek gördüğü için Kılıçdaroğlu’na yönelik medya ve sosyal medya baskısı yürütüyor. Bu baskı artık doğrudan bu cepheye yakın gazetecilere yazdırılan yazılarla daha da sertleşiyor.
Mesela Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunduğu süreçte, Kılıçdaroğlu’nun bu sürece yönelik tutumunu sert bir şekilde eleştiren Ekrem İmamoğlu İsmail Saymaz’a konuşup, “Büyük bir ihanete uğrama duygusuyla karşı karşıyayım” ifadelerini kullandı.
Yolsuzluk suçlamasıyla tutuklu bulunan Ekrem İmamoğlu, Saymaz’a yaptığı açıklamada, Kılıçdaroğlu’nun kendisine ve partiye zarar verdiğini öne sürmüş.
İmamoğlu, Kılıçdaroğlu’nun daha önce “kurultaylarımız tertemizdir” dediğini hatırlatarak, şimdi bu sürece sessiz kalmasını “iç yakan” bir tutum olarak nitelendirmiş.
Daha itidalli ve daha yumuşak bir tutum sergileyen Kemal Kılıçdaroğlu ise, özel bir televizyon kanalına verdiği demeçte, eğer mahkeme “mutlak butlan” kararı verirse görevi kabul etmemesi durumunda partiye kayyum atanabileceği riskini hatırlatmış.
Kılıçdaroğlu’nun bu açıklaması, İmamoğlu ve onun güdümündeki Özgür Özel cephesinde sert tepkiyle karşılandı.
İmamoğlu’nun, Kılıçdaroğlu’nun “miting ve eylemleri doğru bulmuyorum” sözlerini hatırlatarak, “Parti operasyon altındayken, ben ve yol arkadaşlarım hapisteyken bu sözler tahammül edilemez” dediği öğrenildi.
İmamoğlu’nun, Kılıçdaroğlu’na, Özgür Özel ile bir araya gelerek “kurultaylarımıza kimse söz edemez” mesajı vermesini önerdiği, ancak Kılıçdaroğlu’nun “mahkeme kararını bekleyelim” yanıtı verdiği bu yanıtın İmamoğlu’nda hayal kırıklığı yarattığı da belirtiliyor.
Bütün bu tartışmalar, CHP içinde ciddi bir bölünme riski barındırıyor.
CHP kulislerinde, Özel’in “butlan kararını tanımayacağı” ve Kılıçdaroğlu’nu genel merkeze sokmamak için fiili eylem başlatabileceği bile konuşuluyor. Hatta bütün il başkanlarına pazartesi Ankara’da olmaları için çağrı yapıldığı konuşuluyor.
Özel cephesinden gelecek olası böyle bir hamleye karşılık Kılıçdaroğlu cephesi ise Kılıçdaroğlu’nun, Mustafa Kemal Mahallesi’ndeki ofisini “geçici genel merkez” olarak kullanmayı planlıyor.
CHP üzerindeki vesayeti partinin tüm politikaları ve söylemlerinde kendini belli eden İmamoğlu ise yolsuzluk soruşturmaları kapsamında tutuklu bulunduğu cezaevinden yaptığı açıklamalarda Kılıçdaroğlu’nu “kendisini betona gömmek istemekle” suçluyor.
İmamoğlu’nun her geçen gün dozunu arttırdığı bu sert söylemleri, CHP tabanında ve muhalif seçmende farklı yankılar buldu.
Kimi çevreler İmamoğlu’nu haklı bulurken, kimileri Kılıçdaroğlu’nun deneyimine vurgu yaparak partinin birleştirici bir lidere ihtiyacı olduğunu savunuyor.
Dozu her geçen gün artan, üslubu her geçen gün sertleşen ve hakaretamiz ifadelere evrilen, bütün bu tartışmalar bir anlamda CHP’nin geleceğini şekillendiriyor bile olabilir.
Zira CHP’nin geleceği, 30 Haziran’daki mahkeme kararına kilitlenmiş durumda.
Eğer kurultay iptal edilirse, Kılıçdaroğlu’nun liderliğe dönmesi partide bir “temizlik” sürecini başlatacak.
Mesela CHP eski Milletvekili Barış Yarkadaş, Özgür Özel liderliğindeki genel merkezin, Kılıçdaroğlu’nu partiden ihraç etmek için hazırlık yaptığını iddia ediyor.
Böyle bir durumun, CHP tarihinde görülmemiş bir krize yol açacağını bilmek için kâhin olmaya gerek yok.
Kılıçdaroğlu-İmamoğlu tartışması, yalnızca CHP’deki liderlik krizini değil, aynı zamanda ideolojik ve stratejik yönelimlerini de sorgulatan bir dönemeçte.
Parti, bir yandan yargıdan gelecek muhtemel kararın baskısıyla baş etmeye çalışırken, diğer yandan iç çekişmelerle ciddi bir zayıflama yaşıyor.
30 Haziran kararı, sadece CHP’nin değil, muhalif bloğun geleceğini de şekillendirecek.
CHP, bu kaosu aşmak için birlik ve bütünlüğü sağlayabilecek mi, yoksa bölünme kaçınılmaz mı olacak?
Sadece CHP’nin ve muhalif cephenin değil Türk siyasetinin yakın geleceğini belirleyecek olan da aslında tam bu sorunun cevabında gizli.