Ekim 2024’te Esenyurt Belediyesi’ne düzenlenen terör operasyonuyla başlayıp yolsuzlukla devam eden CHP belediyelerine yönelik operasyonlar, Ocak 2025'te Beşiktaş Belediyesi'ne düzenlenen operasyonla yeni bir evreye geçti. 13 Ocak'ta Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat, rüşvet, yolsuzluk ve organize suç örgütü kurma iddialarıyla gözaltına alındı ve tutuklandı. Operasyonda, daha sonra İBB soruşturmasında itirafçı olacak olan Aziz İhsan Aktaş ile 47 kişi hakkında gözaltı kararı verildi, 23'ü tutuklandı.
Bu olay, dalga dalga yayılan ve İBB üzerinden başkaca CHP’li belediyelere de sıçrayan soruşturmaların tetikleyicisi oldu.
Birçok belediye ile ilgili (araştırma, teknik ve fiziki takip gibi) hazırlık soruşturmalarının bulunduğuna kimi için operasyon hazırlıkları yapıldığına dair duyumlar da var…
Öte yandan; 8 Ağustos 2025 itibarıyla, yanılmıyorsam 16 CHP'li belediye başkanı tutuklu.
Bunlar; Ekrem İmamoğlu (İstanbul), Muhittin Böcek (Antalya), Zeydan Karalar (Adana), Rıza Akpolat (Beşiktaş), Ahmet Özer (Esenyurt), Alaattin Köseler (Beykoz), Hakan Bahçetepe (Gaziosmanpaşa), Utku Caner Çaykara (Avcılar), Kadir Aydar (Ceyhan), Hasan Akgün (Büyükçekmece), Tunç Soyer (eski İzmir), Oya Tekin (Seyhan) ve diğerleri…
Suçlamalar, “rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, irtikap, görevi kötüye kullanma, organize suç örgütü ve terör örgütü üyeliği” gibi geniş bir suç yelpazesini kapsıyor.
Ekim 2024’ten bu yana 500’den fazla kişi gözaltına alındı. Bunlardan 200’ü aşkını tutuklandı. Operasyonlar İzmir, Adana, Antalya gibi illere de yayıldı.
Sadece Ekrem İmamoğlu’nun “suç örgütü lideri” iddiasıyla tutuklandığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) merkezli yolsuzluk soruşturmasında gözaltına alınanların sayısı 320 olarak biliniyor.
Resmi olmayan kaynaklara göre bunların 105’i tutuklandı. Tabi bu tutuklular içerisinde çoğu Ekrem İmamoğlu’nun yakın mesai arkadaşı ve iş-ihale ilişkisi bulunan eski “dostlarından” oluşan 30’a yakın isim de itirafçı olup “SİSTEM” adı altında kurulan milyarlarca liralık rüşvet çarkını tek tek anlattığını da ekleyelim. Hatta CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, İmamoğlu’nun da gözaltına alındığı operasyon sonrası yaptığı açıklamada, “Ekrem beyin cumhurbaşkanı seçilince kuracağı kabinede görev alacak arkadaşları” diye tanımladığı isimlerden ikisi hariç tamamının bu itirafçılar içinde olduğunun altını çizmekte de yarar var.
Bu süreç, muhalefeti siyasal çerçevede derin bir açmaza sürüklüyor.
CHP, yolsuzluk odaklı soruşturmaları “siyasi intikam” olarak nitelendiriyor.
Yargı kaynakları, Ekrem İmamoğlu’nun CHP tarafından Cumhurbaşkanı adayı ilan edilmesini, İmamoğlu ve lideri olduğu suç örgütüne yönelik adli sürecin başlamasının sızmasıyla eş zamanlı olduğunu tartışıyor.
CHP’nin milyarlarca liralık yolsuzluk, rüşvet, irtikap suçlamaları karşısında İmamoğlu’nun “Cumhurbaşkanı Adayı olduğu ve operasyonların da siyasi intikam saiki taşıdığı” savunması geliştirmesi yargı çevrelerindeki bu tartışmayı da destekliyor.
CHP’nin, ortada bir seçim süreci yokken Ekrem İmamoğlu’na acilen adaylık sıfatı yüklemesi, operasyonlar sonrasında bütün savunma stratejisini “Cumhurbaşkanı Adayımızı serbest bırakın” söylemi üzerine oturtup mitinglerin ana temasını da bu paranteze hapsetmesi, yargısal bir süreci siyasal söylemlerle perdeleme refleksi olarak değerlendiriliyor.
Ancak bu tutum, partinin “temiz siyaset” vaadini zedeliyor.
İktidar kanadı, haklı olarak operasyonları yargı bağımsızlığıyla savunuyor.
CHP'nin siyasal söyleme oturttuğu savunmacı yaklaşımıysa kendi seçmen tabanında bile erozyona yol açıyor.
Örneğin, Beşiktaş operasyonunda Akpolat'ın tutuklanması, İmamoğlu'nun adliye önünde protesto düzenlemesine neden olmuştu. Bu, partiyi suçlamalara karşı birleşik cepheye dönüştürmüş gibi görünse de iç hesaplaşmayı ve arınmayı da engelledi.
Sosyolojik açıdan baktığımızda, Türk toplumunun geleneksel ahlak yapısı (dürüstlük ve adalet vurgusu) CHP’nin içine düştüğü bu tezatlığı daha da büyütüyor.
Bunun yanında CHP ve muhalif cephenin organize bir şekilde yolsuzluk, rüşvet gibi yüz kızartıcı suçlarla gözaltına alınan hatta tutuklanan isimlere sahip çıkması kutuplaşmayı derinleştiriyor.
Şuur sahibi genç kitleler ve eğitimli kesimlerde CHP ve muhalif cepheye yönelik güven kaybı artıyor.
Protestolarda “hak, hukuk, adalet” sloganlarının altı boşalırken, sistematik yolsuzluk algısını da yansıtıyor.
Ahlaki boyutta, masumiyet karinesi esas olsa da CHP'nin yolsuzluk iddialarının odağındaki isimleri sahiplenmesi etik ikilem yaratıyor.
İmamoğlu'nun tutuklanmasıyla eş zamanlı olarak yasal dayanağı olmayan adaylaştırma sürecinin işletilmesi, “amaç araçları meşrulaştırır” mantığını çağrıştırıyor. Bu, toplumun genel ahlakına ters düşüyor.
Spesifik örneklerde, Beşiktaş'ta rüşvet pazarlıkları ve örgüt iddiaları, Antalya'da Böcek'in tutuklanması, Adana'da Zeydan Karalar'ın gözaltına alınması ve tutuklanması gibi vakalar, belediye kaynaklarıyla beslenen trol çeteleri haricindeki kesimler açısından CHP'nin imajını zedeliyor.
İmamoğlu bağlantılı para trafiği ve her gün bir yenisi patlayan medya ödemeleriyle rüşvet dahil isnat edilen suçlamalardan elde edilen suç gelirlerinin aktarıldığı “SİSTEM” artık muhalif blok içindeki aklı selim kitleler tarafından da tartışılıyor. Bu tartışmayı güçlendiren de bu SİSTAM olgusunun bizzat İmamoğlu’nun yakın mesai arkadaşları tarafından itiraf edilmiş olması.
Muhalefet, bu yozlaşmışlıkla yüzleşmez, iç denetim mekanizmalarını güçlendirip bu süreci arınma ve temizlenme için fırsata çevirmezse bu bataktan çıkamaz. Sürdürülebilirliği olmayan bu batak, CHP ve CHP çatısı altında toplaşan muhalefetin siyasal meşruiyetini de ortadan kaldırır.