Sümeyra Türk – Analiz
Türk televizyonlarında son yıllarda bir yarış var: Daha fazla entrika, daha fazla kavga, daha fazla gözyaşı. Ama bu yarışın kazananı reytingler olurken, kaybedeni aile değerleri oluyor. Artık ekranda güçlü birliktelikler değil, despot babalar, gizli ilişkiler ve toksik evlilikler var.
Kaos En Kolay Reyting Formülü
2024-2025 sezonu daralmayla başladı. Dizi sayısı azaldı, bölümler kısaldı. Yapımcılar daha az ama daha çarpıcı işler çıkarmak zorunda kaldı. Çözüm mü? Kaos. Aile dizilerinde bile kavga, ayrılık ve ihanet senaryonun merkezine yerleşti.
Dünyaya İhraç Edilen Çatışma
Türkiye’nin dizileri 170’ten fazla ülkeye satılıyor, yüz milyonlarca dolar gelir sağlanıyor. Ancak aynı diziler, başka toplumlarda da aile algısını dönüştürüyor. Rus sosyologların dediği gibi: “Bu yapımlar aileyi değil, yalnızlığı ve ihaneti pazarlıyor.”
Dijital Tuzaklar
Netflix ve benzeri platformlar eski yapımları nostalji dalgasıyla öne çıkarıyor. Ama yeni içerikler daha sert, daha karanlık. Toksik ilişkiler, sahte kutuplaşmalar ve politik göndermeler… Hepsi izleyiciyi ekrana kilitliyor ama geride yıpranmış bir aile imajı bırakıyor.
İzleyici de Sorumlu
Burada sorumluluk sadece RTÜK’te ya da yapımcılarda değil. İzleyici de bilinçli olmalı. Medya okuryazarlığı bir ders değil, toplumsal zorunluluk haline gelmeli. Kamu spotları, sosyal medya kampanyaları ve panellerle izleyiciye “izlediğini sorgulama” alışkanlığı kazandırılmalı. Çünkü yapımcı, en sonunda izleyicinin talebine göre yönünü belirler.
Umut Var
Unutmayalım: Hâlâ güçlü, umut veren aile hikâyelerine talep var. İzleyici bilinçlenirse, yapımcı da yönünü değiştirir. Reyting canavarını dizginlemek mümkün. O zaman televizyonlarımız toplumun aynası değil, toplumun yaralarını iyileştiren bir sahne olur.