İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ekrem İmamoğlu’nun lideri olduğu iddiasıyla yürütülen “örgüt” soruşturması hiç şüphe yok ki muhalif belediyelerde dönen pervasızlıkların ortaya çıkarılması ve kamu kaynaklarının korunması açısından önemli.
Yine bu sürecin olmazsa olmazı kamuoyu desteği. Bu destek noktasında en önemli görev de basına/medyaya düşüyor.
Haliyle toplumu bilgilendirme, haber alma ve ifade özgürlüğünü kullanma açısından, yürütülen soruşturmanın bir başka paydaşı da gazeteciler.
Kimi gazeteciler ideolojik dürtülerle bu paydaşlık misyonundan uzak durabilir.
Kimi gazeteciler ise aksi reflekslerle sürecin bayraktarı olmayı tercih edebilir.
Her iki gazeteci kesimine de belli bir mesafede duran bizim gibilerin bunları bir yere kadar sorgulama ve eleştirme hakkı da var elbette.
Ancak altı doldurulmayan, soyut ve sloganik söylemlerle, devam eden soruşturmaya olan güveni sarsıcı habercilik ve dijital yayıncılığı sorgulamak, karşısında durmak mesleki sorumluluk taşıyan taraflı-tarafsız her gazetecinin görevi.
Geçmiş tecrübelerimizden de biliyoruz ki; adli soruşturmalarda özellikle de örgütlü suç soruşturmalarda en mayınlı arazi HTS raporları.
Salt HTS raporları üzerinden medya üzerinden yürütülen yargısız infazlar, çiğnenen masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkının ihlali nedeniyle birçok soruşturmaya yönelik güven sarsıldığı için o soruşturmalara dair kamuoyu desteğinin dip yaptığı dönemlere hepimiz tanık olduk.
İşte bunun önüne geçmek için, lekelenmeme hakkı ve masumiyet karinesinin korunması noktasında yaşanan kaygıları giderecek birçok emsal karara imza attı temyiz mahkemeleri.
Malumunuz olduğu üzere; HTS (Historical Traffic Search-Geçmiş Trafik Sorgulama) raporlarının delil sayılma kriterleri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve ilgili Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi kararları çerçevesinde şekilleniyor.
HTS raporları, bir GSM hattına ait arama, mesajlaşma, internet kullanımı ve baz istasyonu verilerini içeriyor. Bu raporlar adli soruşturmalarda, iddiayı destekleyici delil olarak değerlendirilir.
HTS raporlarının delil sayılması için öncelikle hukuka uygun elde edilmesi gerekiyor.
Hukuka uygunluk kriteri de CMK’nın 135’inci maddesinde, “HTS kayıtlarının alınması, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması için hâkim kararı gereklidir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, Cumhuriyet savcısı 24 saat içinde hâkim onayına sunmak kaydıyla bu kararı verebilir” şeklinde tanımlanmış.
Bunun yanında CMK’nın 135. Maddesinin 8’inci bendinde katalog suçlar olarak sayılan terör, uyuşturucu ticareti, organize suçlarda iletişimin tespitine imkân verirken sayılan bu katalog suçlar dışındaki suçlamalar söz konusu olduğunda ancak ilgilinin rızası ile HTS kayıtlarına erişilebilineceği hüküm altına alınmış.
CMK’nın 206. Maddesinin 2’nci fıkrasının “a” bendi ve 217. Maddesinin 2’nci fıkrası, yetkisiz erişim ya da usulsüz taleple yani kanuna aykırı yolla elde edilen HTS kayıtlarının delil olarak kullanılamayacağını hükme bağlamış. Burada da evrensel bir düstur olan “zehirli ağacın meyvesi zehirli olur” ilkesi baz alınmış.
Yine HTS raporunun bir adli soruşturmanın delili kabul edilebilmesi için “destekleyici delil” niteliğine haiz olması gerekiyor.
Zaten yargı sisteminde, ilk derece mahkemesinde atlansa bile istinafta orada pas geçilse temyiz dairelerinde HTS raporları, belirti delili olarak kabul ediliyor ve mahkûmiyet için tek başına yeterli görülmüyor.
Mesela Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve çeşitli ceza daireleri, HTS kayıtlarının diğer somut delillerle desteklenmediği sürece tek başına kesin delil olmadığını hükme bağlayan çok sayıda karara imza atmış. Buna somut bir örnek verecek olursak; Yargıtay 20. Ceza Dairesi 2016 yılında verdiği bir kararında, “içeriği tespit edilemeyen HTS kayıtlarının mahkûmiyet için yetersiz olduğu” hükmünü vermiş.
Anayasa Mahkemesi, 2020/16168 sayılı bir dosya ile ilgili yapılan müracaat için 2023’te verdiği kararında, “HTS kayıtlarının tek veya belirleyici delil olarak kullanılmasının yargılamanın hakkaniyetini ihlal etmediği durumlar istisnai olarak kabul edilse de genellikle diğer delillerle desteklenmesi gerektiğini” ifade etmiş.
Mesela; adli bir soruşturmada hukuka uygun yollarla elde edilen HTS kayıtları, bir sanığın olay yerinde olduğunu gösterebilir, ancak bu durumun suçla bağlantısı, tanık beyanı, kamera kaydı gibi delillerle desteklenmesi elzemdir.
Bununla birlikte elde edilmiş ham HTS raporlarının “teknik delil” niteliğine büründürülebilmesi için uzman bilirkişi tarafından analiz edilmesi mutlaktır. Ham raporlar üzerinden yapılacak tüm yorumlar, masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkını ihlal anlamına gelebilir. Bu nedenle tüm soruşturma ve yargılama evrelerinde kanuna uygun yolla elde edilmiş HTS verilerinin “teknik delil” niteliğinde kabul edilmesi için baz istasyonu sinyalleri, arama süreleri, konum, hız gibi teknik bilgileri içermesi ve bu verilerin uzman bir bilirkişi tarafından yorumlanması zorunluluk kabul edilmiştir.
Mesela temyiz mercii olan Yargıtay, HTS raporlarının kişiselleştirilmiş ve ayrıntılı analizlerle değerlendirilmesi gerektiğini belirtirken, sanığın olay tarihinde baz istasyonundan sinyal alıp almadığı, hattın sahibi ile kullanıcısının aynı kişi olup olmadığı gibi hususların ayrıntılı incelenmesi gerektiği yönünde hüküm tesis etmiştir.
Hatta Yargıtay 16. Ceza Dairesi, kolluk tarafından hazırlanan HTS analiz raporlarının, tarafsız bilirkişi raporu olarak kabul edilmeyeceğine hükmetmiş. Bunun yanında özellikle büyük şehirlerde aynı baz istasyonundan sinyal alınmasının tesadüfi olabileceğini, bu verilerin mahkûmiyet için yeterli delil sayılamayacağını belirtmiş. Gerekçe olarak da HTS kayıtlarının, kesin konum değil, yaklaşık bir bölgeyi göstermesi, aynı baz istasyonundan birden fazla cihaz sinyal verebileceği, bu nedenle sanıkların bir araya geldiği iddiası tek başına HTS ile kanıtlanamayacağı gösterilmiş.
Sonuç olarak kimi ilk derece kimi istinaf kimi Yargıtay hatta bazı AYM kararları, özellikle örgüt suçları gibi özel durumlarda, HTS raporlarının ayrıntılı analizi ve diğer delillerle bağlantılı olması gerektiğine dair çok sayıda karara imza atmış.
Yazımın girişinde de vurguladığım gibi bütün bu kararlar geçmişte yaşadığımız kimi kamuoyuna malolmuş soruşturma, kovuşturma ve dava süreçlerinin güvenilirliğini sarsan, bu süreçlere dair kamuoyu desteğini minimize eden hukuksuzlukların önüne geçmek için ve adil yargılanma hakkının en üst seviyede korunması gerekçesiyle alınmış kararlar.
Önümüzde böyle bir tablo ve geçmişten gelen tecrübeler varken benzer hatalar İBB’ye yönelik yolsuzluk soruşturmasında tekrarlanmamalı. Özellikle medya bu konuda en üst seviyede sorumlulukla hareket etmeli.
Ne yazık ki bu yönde ilk falso verildi. Hem de listede ismi geçen bazı isimlerle ilgili İBB soruşturmasına gerek kalmaksızın taraflı tarafsız herkesin kani olduğu “fonlanma” inancı bile bir ölçüde sarsıldı bu falso ile.
Malumunuz dün (18 Mayıs 2025) medyada ve dijital mecrada ve sosyal ağlarda, bir takım HTS raporlarına dayanılarak, bazı muhalif gazetecilerin, Ekrem İmamoğlu’nun en yakın adamlarından tutuklu Murat Ongun ve onun arkadaşı da olan firari Emrah Bağdatlı ile görüştükleri haberlerine imza atıldı.
Mesela;
- Barış Pehlivan'ın Murat Ongun ile 17 kez görüştüğü, Pehlivan'ın, Emrah Bağdatlı'nın bulunduğu toplantılara da katıldığı,
- Gazeteci Nevşin Mengü’nün Murat Ongun ile bir yıl içinde 10'dan fazla görüştüğü aynı zamanda firari Emrah Bağdatlı ile de görüşmesinin bulunduğu,
- Medyascope'un kurucusu gazeteci Ruşen Çakır’ın tutuklu Murat Ongun ve firari Emrah Bağdatlı ile görüşmelerinin tespit edildiği,
- OdaTV kurucusu Soner Yalçın’ın, tutuklu Murat Ongun ve firari Emrah Bağdatlı hayatın olağan akışına aykırı telefon ve yüz yüze görüşme trafiğinin ortaya çıktığı
- Gazeteci Şaban Sevinç'in tutuklu Murat Ongun ve firari Emrah Bağdatlı ile birçok kez görüşme gerçekleştirdiğinin ortaya çıktığı,
- İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Çıkar Amaçlı İmamoğlu Suç Örgütüne yönelik soruşturmasında Batuhan Çolak'ın, zarf içinde para dağıtan İmamoğlu'nun çantacısı firari Emrah Bağdatlı ile görüşmeleri tespit edildi.
- Gazeteci Bahar Feyzan’ın tutuklu Murat Ongun ve firari Emrah Bağdatlı ile birçok kez görüşmesinin bulunduğu öne sürüldü.
Sözü edilen isimlerden bazıları iddiaları yalanlarken bazıları da mesela bir tanık beyanında “gazetecilere zarfla para dağıttığı” iddia edilen firari Emrah Bağdatlı ile hiç görüşmediklerini hatta tanışmadıklarını belirttiler.
Medyada yer alan haberler hiç kuşku yok ki; ham HTS verilerine dayanan bilgilerden oluşuyor.
Bu HTS verilerinin, bilirkişi incelemesiyle çıkacak “teknik rapor” sonrasında sadece aynı baz istasyonundan sinyal almayla sınırlı kalması durumunda devam eden soruşturma ya da kovuşturmaya olan güven yerle yeksan olmaz mı?
Aynı şekilde hiçbir şekilde ortak bir görüşe sahip olmadığımız bu insanların masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkını ihlal etmiş olmaz mıyız?
Dahası; birçoğu ile ilgili toplumda var olan “şaibe” kanaati, bu ham raporlardan sebep hatalı haberler nedeniyle bu isimlere bir mağduriyet konforu bunun üzerinden de meşruiyet kazandırmaz mı?
Ayrıca çok değil daha birkaç ay önce başta Sinan Ateş dosyası olmak üzere bazı adli soruşturma ve yargılamalarda AK Parti, MHP ve Cumhur İttifakını hedef alan algılarda bu ham HTS verilerinin kullanılmasına itiraz eden de bizler değil miydik?
Özetle; başta soruşturma makamları olmak üzere bu sürecin tüm paydaşları soruşturmaya olan güveni sarsacak, kamuoyu desteğini örseleyecek tavır ve davranışlardan kaçınmalı, HTS verileri gibi teknik analizden geçmemiş ham bilgiler üzerinden kamuoyu oluşturma hatasına düşmemelidir.
Ve daha da önemlisi; kimse bu soruşturma sürecini “hesaplaşma, rövanş alma” ya da başka gizli ajandaları hayata geçirme zeminine dönüştürmemeli bu yönde düşüncesi ya da eğilimi olanlara fırsat verilmemelidir.