MERT SAYAN – HABER MERKEZİ
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Serkan Ünal, İsrail-İran arasındaki gerilimin başlangıcına ve olası yansımalarına dair Samimi Haber’e çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Ünal; “Bu mesele, İsrail’in İran’a yönelik saldırısıyla başladı. Dolayısıyla, İran’ın karşılık vermesi, herhangi bir devletin kendini savunma hakkı olarak en doğal tepkisidir. İlk saldırıyı gerçekleştiren taraf İsrail oldu” diyerek durumu net bir şekilde ortaya koydu.
Ünal, tarihsel bağlama işaret ederek; “Vaktiyle, Osmanlı ya da Roma döneminde, bir devlete yönelik böyle bir saldırı doğrudan savaş ilanıyla sonuçlanırdı. Ancak ne İsrail ne de İran cephesinden resmi bir savaş ilanı ifadesi duyuyoruz” diye vurguladı. İran’ın bu süreçte hem iç kamuoyunu tatmin etmek hem de saldırıya karşı “intikam” niteliğinde bir karşılık vermek zorunda olduğunu altını çizdi. “İran, halkını memnun edecek ve rejimin meşruiyetini koruyacak bir tepki göstermek durumunda. Ancak, savaş ilanı gibi bir söylemden kaçınılması, gerilimin kontrollü bir şekilde yönetilmeye çalışıldığını gösteriyor” şeklinde konuştu.
“İRAN’IN SESSİZ KALMASI MÜMKÜN DEĞİL”
Ünal, İran-İsrail geriliminin İran’daki rejimin meşruiyeti ve askeri kapasite bağlamındaki yansımalarına dair önemli tespitlerde bulundu. İran’daki 1979 İslam Devrimi’yle kurulan rejimin varlığını sürdürebilmesiyle doğrudan ilintili olduğunu ifade eden Ünal; “Rejimin, İsrail’in saldırısına karşılık vermeden sessiz kalması mümkün değil, zira bu, iç kamuoyunda ciddi bir yara açar” dedi.
Ancak, İran’ın askeri kapasitesinin sınırlı olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “İran’ın çok ileri gidebileceğini ya da İsrail’in modern teknolojik silahlarıyla rekabet edebileceğini düşünmüyorum. Stratejistlerin de işaret ettiği gibi, iki taraf arasında ciddi bir orantısızlık var. İsrail, ABD’nin sürekli yenilenen silah desteğiyle güçlü bir tahkimata sahipken, İran’ın elindeki kaynaklarla sınırlı olduğu ve dışarıdan destek alabileceği bir güç bulunmadığı görülüyor”.
Rusya’nın Ukrayna meselesiyle meşgul olduğunu, Çin’in ise bu çatışmaya müdahil olma ihtimalinin düşük olduğunu belirten Ünal; “Uzun vadeli bir süreçte, bu gerilim İran’ı daha da yıpratabilir. İran’ın yalnızlığı ve askeri altyapı eksikliği, uzun vadede aleyhine işleyebilir” ifadelerini kullandı.
“ABD’DEKİ YAHUDİ LOBİSİ”
Trump’ın söylemlerine de değinen Ünal; “Trump bir yandan İsrail’e mesafeli bir tavır sergiliyor gibi görünse de gerektiğinde İsrail’i savunacaklarını açıkça ifade ediyor. ABD’nin İsrail’i yalnız bırakma lüksü yok. Bir Amerikan başkanının ‘İsrail’i savunmuyorum’ demesi mümkün değil, çünkü iç siyasette Yahudi lobisinin gücü herkesçe biliniyor. Bu lobi, Netanyahu haksız olsa bile ABD’yi İsrail’in arkasında durmaya zorluyor” diye konuştu.
Ünal, gerilimin uzun vadeli etkilerine dair ise; “Umarım bu süreç uzamaz. Ancak, uzun bir çatışma durumunda İran’ın askeri altyapısının bu yükü taşıyabileceğini sanmıyorum. İran, bu süreçten yıpranmış çıkabilir” diyerek uyarılarda bulundu.
“UZUN VADEDE İRAN’IN ALEYHİNE BİR DURUM”
Ünal, İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırılar ve üst düzey kayıpların yarattığı etki üzerine önemli değerlendirmeler yaptı. İran’ın nükleer reaktörlerinden sızıntılar ve özellikle Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızları Komutanı ile nükleer silah uzmanları dahil ondan fazla üst düzey yetkilisini kaybetmesini, aşağılayıcı bir durum olarak nitelendiren Ünal, bu tür bir saldırıya karşılık verilmemesi ihtimal dahilinde olmadığını belirtti.
Ancak Ünal, İran’ın askeri kapasitesinin sınırlı olduğunu şu cümlelerle ifade etti: “İran’ın bu karşılığı sınırlı olabilir, çünkü Tel Aviv’e gönderebileceği füzelerin bir limiti var. Oysa İsrail, silahları tükense bile ABD’den anında yenisini temin edebilir. Bu asimetrik durum, uzun vadeli bir çatışmada İran’ın aleyhine işler. Uzun bir çatışma süreci, İran’ı hem askeri hem de siyasi açıdan zayıflatabilir”.
“AİLENİN ŞIMARIK OĞLANI İSRAİL”
Ünal, İran-İsrail geriliminde İran’ın uluslararası alandaki yalnızlığına ve ABD’nin İsrail’e verdiği desteğin dinamiklerine dikkat çekti. İran’ın bu çatışma sürecinde en dikkat çekici pozisyonu, dünyadaki yalnızlığına işaret eden Ünal; “İsrail de yalnız, ancak arkasında süper güç ABD’nin kayıtsız şartsız desteği var. İsrail, adeta ailenin şımarık oğlanı gibi ne yaparsa yapsın, ABD iç siyasetindeki Yahudi lobisinin gücü ve tarihsel bağlar nedeniyle korunuyor” dedi.
Ünal, gerilimin başlangıcına dair belirsizliklere de işaret etti: “Bu işler nasıl başladı, belki zamanla anlaşılır. Danışıklı dövüş mü, yoksa Netanyahu’nun tek taraflı bir kararı mı, bunu henüz bilemiyoruz. Ancak ABD hem iç siyasetteki lobi baskısı hem de boşa düşmeme kaygısıyla hızla İsrail’in yanında yer aldığını tekrarladı.” Ünal, “ABD’nin İsrail’i destekleme konusunda adeta mahkûm bir pozisyonda olduğunu” vurgulayarak, bu dinamiklerin bölgedeki gerilimi şekillendiren temel unsurlar olduğunu ifade etti.
İran’ın geçmişteki dış politika tercihleri ve mevcut gerilimdeki rolü üzerine dikkat çekici değerlendirmeler yapan Ünal; “İran, bugüne kadar daha doğru bir politika izleyerek İsrail ile gerilimden kaçınabilir, iç dinamiklerini güçlendirerek ambargoları kaldırma ve gelişme yolunda adımlar atabilirdi. Nükleer meselelerde ABD ve Batı ile müzakereleri ilerletmek de bir seçenekti” şeklinde konuştu.
Ancak, İran’ın bu fırsatları değerlendiremediğini ve mevcut durumda zor bir pozisyonda olduğunu belirtti. Ünal, İran’ın yalnızlığı ve dış politikadaki hamlelerinin, bugünkü çatışma ortamında dezavantaj yarattığını ifade ederek, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“İran, İsrail’in gözü kara politikalarının kurbanı olmuş gibi görünüyor. Bu gerilimin kökeninde, İsrail’in saldırgan tutumu önemli bir rol oynadı. Bu işler, büyük ölçüde İsrail’in provokatif adımlarından kaynaklandı”.
“İRAN’A SALDIRMAK KULLANIŞLI BİR APARAT”
Ünal, İsrail’in İran’a yönelik saldırısının stratejik arka planına dair çarpıcı analizlerde bulundu. Netanyahu için İran’a saldırmanın, oldukça kullanışlı bir aparat olduğunu ifade eden Ünal, Gazze’deki saldırıların, her gün onlarca Filistinlinin ölümü ve yardım konvoylarına yönelik saldırılar, İsrail’in uluslararası imajını ciddi şekilde zedelediğini belirtti. Ünal, İran’a yönelen Netanyahu’nun dikkatleri başka bir yöne çekmeyi başardığını da ekledi.
Ünal, İsrail’in İran’ı “nükleer silah geliştirme potansiyeli” gerekçesiyle hedef aldığını, ancak bu yaklaşımın daha geniş bir stratejiye dayandığını şu ifadelerle belirtti:
“İsrail, her yerde aynı mantıkla hareket ediyor. Suriye’de, yeni rejimin kontrolü ele almasının ardından 1973 savaşından kalan anlaşmaları feshettiğini duyurarak Dürzi bölgelerine girdi ve Esed sonrası Suriye’nin askeri noktalarını vurdu. Hep aynı gerekçe: ‘Bir gün bize karşı döner.’ Bu, İsrail’in ‘dünyada yalnız kalsak da kendimizi koruruz, biz ezilmeden başkalarını ezeriz’ şeklindeki içgüdüsel politikasıyla açıklanabilir”.
Ünal, İsrail’in bu agresif tutumunun hem tehdit algısını canlı tutmayı hem de bölgesel rakiplerini zayıflatmayı hedeflediğini altını çizerek ifade etti.
“İSLAM DÜNYASI SESSİZ”
Ünal, İran’ın İslam dünyasındaki yalnızlığı ve İslam İş birliği Teşkilatı’nın (İİT) etkisizliği üzerine de çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Ünal; “İran’ın pozisyonu, İslam dünyasındaki sessizlik üzerinden de okunmalı. İki milyardan fazla nüfusa sahip bir İslam dünyası ve Birleşmiş Milletler ’den sonra en büyük uluslararası örgüt olan İİT var, ancak bu örgütün hiçbir işlevi yok” diyerek İTT’nin etkisizliğine dikkat çekti.
Ünal, İslam ülkelerinin Batı ve özellikle ABD ile yakın ilişkilerinin, hassas bölgesel meselelerin pazarlık konusu bile yapılmadığını vurguladı. Suudi Arabistan’ın dahi bir ay önce ABD’den 200 milyar dolarlık silah alımı yaptığını belirten Ünal, Gazze meselesinin gündeme dahi gelmemesini altını çizdi. Bunun bir koz olarak kullanılabileceğini vurgulayan Ünal; “Trump gibi paraya önem veren bir lidere bu kadar büyük bir ekonomik hamle yapılırken, ‘Gazze’deki duruma bir el atalım’ gibi bir talepte bulunulmuyor” diye konuştu.
Ünal, bu sessizliğin ve İslam dünyasındaki dağınıklığın, İran’ın yalnızlığını daha da derinleştirdiğini ve bölgesel meselelerde etkili bir ortak hareket kabiliyetinin olmadığını altını çizerek ifade etti.
İSRAİL KURAL TANIMIYOR
Ünal, Türkiye’nin İsrail-İran gerilimine yönelik tutumu ve İsrail’in uluslararası hukuka aykırı davrandığını hatırlatarak; “Türkiye, bu gerilimi bir provokasyon olarak nitelendirdi ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurguladı. Ancak, bu söylemlerin ötesinde bir karşılığının olacağını düşünmüyorum” şeklinde konuştu.
Ünal, İsrail’in uluslararası hukuku hiçe sayan tutumuna işaret ederek; “İsrail, uluslararası hukuku zaten dikkate almıyor. Eğer önemseseydi, 1967 savaşından sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 242 sayılı kararı ve 1973 savaşından sonra alınan 338 sayılı kararı tanırdı. Bu kararlar bağlayıcıdır ve yaptırım gücü taşır. Genel Kurul kararlarının bağlayıcılığı olmasa da Güvenlik Konseyi kararları bağlayıcıdır. Ancak İsrail bunlara uymuyor ve bu, ABD tarafından adeta absorbe ediliyor, önemsenmiyor” diye vurguladı.
“UMARIM BU SÜREÇ DAHA FAZLA TIRMANMAZ”
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Serkan Ünal, başka bir ülkenin benzer bir tavır sergilemesi durumunda uluslararası bir koalisyonun devreye girebileceğini, ancak İsrail’in ABD desteğiyle bu yaptırımlardan muaf tutulduğunu ifade etti. Ayrıca, Orta Doğu’daki İsrail-İran geriliminin bugüne dek çatışmaya dönüşmeden potansiyel bir patlama noktası olarak kaldığını, ancak bu gerilimin daha büyük bir çatışmaya evrilme riski taşıdığını belirterek; “Bu, çok boyutlu bir mesele. Tarihsel süreçleriyle birlikte, İran’ın iç rejim dinamiklerini bile etkileyebilecek karmaşık bir durumla karşı karşıyayız. Umarım bu süreç daha fazla tırmanmaz” ifadelerini kullandı.