Tarihimiz bilinmeyen, gün yüzü görmemiş sıra dışı olaylarla dolu. Bunun son örneklerinden biri, Erkan Hacıfazlıoğlu'nun bir kitabında anlatılıyor.

Oldukça ilginç tarih-magazin konusu olabilecek olay, çok eskilerde, M. Ö. 187'de, büyük Hun İmparatoru Mete Han zamanında yaşanıyor. Meğerse, ünlü Türk hakanı Mete Han, taa Milat'tan Önce 2. Yüzyıl'da Çin Kraliçesi Lü Zhi'ye "yürümüş".

Erkan Hacıfazlıoğlu'nun "Asya Türk Hun İmparatorluğu" adlı kitabında tarihsel bilgilerin yanında, Türk-Çin ilişkileri hakkında sıradışı bilgiler de veriliyor.

Eski çağlarda Türk-Çin ilişkileri hakkında değerli bilgiler veren çalışmada, Mete Han'ın zeki kişiliği ve ironik yönü de ortaya konuyor.

D8B43Aae 1496 4Ea6 B876 52B3Fdc613F2

Malum, Türkler Çin'in büyük bölümünü uzun yıllar boyu ellerinde tutup yönetmiş, ya da bizzat Çin'in tümünü yöneten hanedanlıklar kurmuşlar; Han Hanedanlığı, Çu Hanedanlığı gibi. Türklerin Çin'deki etkisinin en aza indiği zamanlarda bile, koskoca ülkeyi haraca bağlamışlar. Bu durumun tersine döndüğü zamanlar da olmamış değil.

Kitapta anlatıldığına göre, asıl adı Batur ya da Bagatur olan ve Çin'e diz çöktüren büyük Hun-Türk hükümüdarı Mete Han, Milat'tan Önce 187 yılında Çin'i yöneten dul İmparatoriçe Lü Zhi'ye bir mektup gönderir. İmparatoriçe, M.Ö. 195'te kocası İmparator Liu Bang ölünce yerine geçmiş ve evlenmemişti. Mete Han'ın İronilerle ve zeka oyunlarıyla dolu mektup aynen şöyle:

METE HAN'IN ÇİN İMPARATORİÇESİ LÜ ZHİ'YE İRONİK MEKTUBU

"Ben Tanrıkut Mete, kendi ayaklarının üzerinde duracak güçten yoksun, yalnız bir hükümdarım. Irmaklar ve göllerin arasında dünyaya geldim. Uçsuz bucaksız ovalarda sığırların ve atların arasında büyüdüm. Bir kere olsun Merkezi İmparatorluğu, yani Çin’i gezmek arzusuyla çok defalar sınır bölgelerine kadar geldim. Majeste, sen dul bir kadın olarak orada yalnız başına dururken, ben yalnız ve kendi ayaklarının üzerinde duramayan bir hükümdar olarak tek başıma burada oturuyorum. İki hükümdar olarak bizim, daha doğrusu ne senin, ne benim mesrur bir yaşamımız var. Günlük yaşamımızda bizi mutlu kılacak, eğlendirecek hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla istiyorum ki sen sende olanı sende olmayanla değiştir".

Anlatılana göre, İmparatoriçe Lü Zhi mektubu dinleyince küplere binmiş, birkaç danışmanının da gaz vermesiyle, hemen savaş hazırlıklarının başlamasını emretmiş. Fa ve savaş kararından vazgeçirmiş. Ardından Lü Zhi, Mete Han'a şöyle bir mektup yazar:

ÇİN İMPARATORİÇESİ LÜ ZHİ'NİN METE HAN'A YANITI

"Tanrıkut Mete benim harabe sarayımı unutmamış. Bilakis onu bir mektupla yad etmiştir. Lakin harabe sarayımın üzerine korku ve endişe çökmüştür. Ömrümün son döneminde, gücümün azaldığı bu günlerde kafamı meşgul eden birçok soru var. Yaşım çok ilerledi ve bir de nefes darlığı başıma musallat oldu. Saçlarım ve dişlerim döküldü, bir şekilde adımlarım arasında ahenk bozuldu. Eğer Tanrıkut bunun neticesinde beni bir şekilde yanlış anlamışsa, bu onun kızgınlığına değmez ve kaldı ki benim harabe sarayımın da bunda bir günahı yoktur. Ve o harabe saray senin affına sığınacaktır. Sekiz atın çektiği bir makam arabam var. Sana layık değil ama ben yine de onu sana göndermek istiyorum. Sen her zaman benim bu kıymetsiz arabama binerek seyahat edebilirsin".

Yorumlara göre, aslında mektupta Mete Han, sınırsız gücünden ve Çin'i işgal etme isteğinden söz etmiştir. Çin Kraliçesi ise, haraç/vergi ödeyerek ülkesini işgalden korumak istiyor görünüyor.

Ancak mektubu alan Mete Han, yine de ironiyi ve inceliği elden bırakmayıp, yine ince bir üslupla kabalığının bozkır yaşamından kaynaklandığını belirtir ve özür diler, iş tatlıya bağlanır. Çin bunun üzerine 20 yıl boyunca Hun devletine vergiler ve pahalı hediyeler gönderir.

Mete Han'ın mizahi ve ironik tarzı birçok mektubuna da yansımıştır. Tarihi kayıtlarda bulunan mektuplarında Mete Han, Lü Zhi'ye yazdığına benzer üsluplarla mektuplar yazar. Mektuplarının birkaçında şöyle yazar:

Köylü çocukları operayla tanıştırdı!
Köylü çocukları operayla tanıştırdı!
İçeriği Görüntüle


METE HAN'IN İRONİK MEKTUPLARINDAN BİRKAÇI

"Ben göçebeyim. Geniş otlaklarım, sürülerim ve askerlerim var. Saraylara ihtiyacım yok. Yine de sizden gelen hediyeleri kabul ederim".

"Benim ülkemde atım, okçum, ordum vardır. Topraklarım geniştir. Çin prensesine ihtiyacım yoktur. Eğer vermek istiyorsan, gönder. Ama bil ki, ben sizin gibi duvarların arkasına saklanmam. Bozkırda hükmeden, rüzgarı arkasına alır. Bizde kadın ok atar, erkek savaşır. Biz barış için değil, irade için yaşarız".

"Gönderdiğiniz prenses güzelmiş, ama çadırım karanlık olduğu için yüzünü pek seçemedim. Elbiseleri de bizim bozkıra göre biraz ince kalmış, üşüyor garibim… Bizim kadınlar ata binip ok atarlar, sizin prenses ise yürürken bile yardım istiyor. Ama merak etmeyin, biz misafire iyi davranırız".

"Siz Çinliler için yer çok, ama halk az. Bizimse halkımız çok, ama yerimiz dar. O zaman siz bize biraz yer verin de barış olsun".