Mısır’ın Önerisi Neden Reddedildi?
Mısırlı diplomatlara göre Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, 1950 tarihli Ortak Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması çerçevesinde, dış tehditlere –özellikle İsrail’e– karşı hızlı müdahale edebilecek bir Arap gücü kurulmasını teklif etti.
Ancak Katar ve BAE öneriye karşı çıktı. Anlaşmazlığın merkezinde, bu gücün liderliğini hangi ülkenin üstleneceği meselesi vardı. Suudi Arabistan komutayı almak isterken, Kahire askeri deneyimi sayesinde en uygun adayın kendisi olduğunu savundu. Zirve, bu tartışma nedeniyle somut bir karar alınamadan sona erdi.
ABD Etkisi ve İsrail Faktörü
Diplomatlar, Katar heyetinin Washington’dan aldığı mesajlarla zirveye geldiğini ve Arap ülkelerini İsrail’e karşı herhangi bir bağlayıcı karar almamaya ikna ettiğini belirtti.
Bir Mısırlı üst düzey yetkili, “Amerikalılar, Başkan Donald Trump’ın krizi yöneteceğine ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun yeni saldırılar düzenlemesini engelleyeceğine söz verdi. Katar ve Emirlikler bu yaklaşımı destekledi” dedi.
Sonuçta zirvenin nihai bildirisi, İsrail’in Doha’ya yönelik saldırısını kınamakla sınırlı kaldı. Gazze’deki savaş, İsrail’in artan saldırıları ve Filistinlilerin Kuzey Sina’ya göç ettirilmesi ihtimali karşısında, Mısır’ın daha net adımlar beklentisi boşa çıktı.
Körfez İşbirliği Konseyi’nin Savunma Girişimleri
Mısır’ın önerisinin reddedilmesine rağmen Körfez İşbirliği Konseyi (KİK), İsrail’in Doha’daki saldırısının ardından ortak savunma konusunu gündemine aldı.
Özel oturum sonrasında yapılan açıklamada, NATO’nun ünlü 5. maddesini hatırlatan şu ifade yer aldı: “Bir üyeye yapılan saldırı, tüm üyelere yapılmış sayılır.” Ayrıca, istihbarat paylaşımının artırılması, uydu verilerinin paylaşılması, erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi ve ortak tatbikatların hızlandırılması kararlaştırıldı.
Bununla birlikte, uzmanlar siyasi bölünmelerin ve liderlik çekişmelerinin resmi bir “Arap-NATO”nun önünde hâlâ büyük engel olduğunu vurguluyor.
ABD’ye Güven Sarsılıyor mu?
İsrail’in Katar’daki saldırısı, Körfez ülkelerinin ABD’ye olan güvenini de sorgulattı. Emekli Kuveytli Albay Zafer El Acemi, “Amerikan müttefiki olsaydık Amerikan müttefikleri tarafından saldırıya uğramayacağımızı düşünüyorduk. Bu yanlış çıktı” dedi.
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nden Hasan El Hasan ise, “Arap devletleri, ABD’nin İsrail’in saldırılarını engellemek için siyasi iradeye sahip olup olmadığını merak ediyor” ifadelerini kullandı.
Mısır’ın Yeniden Canlandırmaya Çalıştığı “Arap-NATO”
Mısır, 2015’te de benzer bir kolektif güvenlik planı önermişti. Kahire’nin taslağı; deniz, hava ve kara birliklerinin yanı sıra terörle mücadele ve barışı koruma görevlerinde uzmanlaşmış özel birlikleri kapsıyordu.
Plana göre, komuta merkezi Kahire’de olacaktı. İlk komutan bir Mısırlı general olacak, ardından görev Arap Birliği’nin diğer üyeleri arasında dönüşümlü olarak devredilecekti. Ancak o dönemde de egemenlik kaygıları ve liderlik anlaşmazlıkları nedeniyle proje hayata geçirilemedi.
Bugün ise Gazze savaşı, İsrail’in bölgesel saldırıları ve ABD’ye duyulan güvensizlik, bu planın yeniden gündeme gelmesine yol açıyor.
Sisi’nin Söylemi Sertleşiyor
Cumhurbaşkanı Sisi, zirvede ilk kez İsrail’i açıkça “düşman” olarak niteledi. Analistler, bu tutumun Kahire’nin İsrail tehdidini yalnızca Gazze ile sınırlı görmediğini, aynı zamanda Sina Yarımadası’na ve ülke güvenliğine uzanan daha geniş bir risk algısı taşıdığını söylüyor.
Sonuç: Bölünmüş Bir Arap Dünyası
Doha zirvesi, Arap ülkelerinin kolektif güvenlik konusunda ortak bir irade sergileyemediğini ortaya koydu. Körfez ülkeleri ABD’ye yaslanmayı sürdürürken, Mısır bölgesel liderlik iddiasını güçlendirmek istiyor. Ancak İsrail’in saldırgan politikaları karşısında Arap dünyasının dağınıklığı, uzun vadede hem Filistin meselesini hem de bölgesel güvenliği daha da kırılgan hale getirebilir.