Ülkenin kaderi yalnızca savaş meydanlarında değil, uzun süredir kapalı kapılar ardında şekillenirken, bugün Zelenski ve Trump ile verilen görüntü "çözüm üretme" değil, "önceden kararlaştırılan adımları sahneye koyma" izlenimi veriyor.
Ukrayna’da, Rusya’nın 2022’de başlattığı savaş bir yılını doldurmuştu ki, yoğun saldırıların gölgelediği “Zelenski UKRAYNA'yı Blackrock'a Satıyor” manşetleri dikkat çekmedi.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, hem kamu hem de özel sermaye aracılığıyla “ülke ekonomisini canlandırmayı amaçlayan bir yatırım fonu” oluşturmayı görüşmek üzere dünyanın en büyük varlık yönetim şirketi olan BlackRock'ın yönetim ekibiyle bir toplantı düzenledi.
Ancak toplantı haberi halk tarafından iyi karşılanmadı.
Ukrayna Cumhurbaşkanlığı Ofisi'nin basın servisine göre, toplantı sırasında taraflar yatırım fonunun oluşturulması ve Ukrayna'da büyük ölçekli iş projelerinin uygulanmasının ayrıntılarını görüştüler. Fonun temel amacı hem özel hem de kamu sermayesini çekmektir. Toplantının ardından Ukrayna Kalkınma Fonu, destek hizmetleri sağlamak için BlackRock Financial Market Advisory ile bir anlaşma imzaladı.
Zelenski, Ukrayna'nın bağımsızlığından bu yana ihtiyaç duyduğu hacimde stratejik özel sermayeyi almadığını vurguladı. Projenin uygulanmasında şeffaflığın ve başarının önemini vurguladı ve Ukrayna'nın BlackRock, JP Morgan ve McKinsey gibi dünyanın en iyi finans ve danışmanlık kuruluşlarını çektiğini vurguladı.
BlackRock Başkan Yardımcısı ve şirketin Küresel Yürütme Komitesi üyesi Philipp Michael Hildebrand, anın tarihi doğasını ve özel ve kamu sektörlerini bir araya getirme fırsatını fark etti. Teknik inovasyonun daha fazla gelişme için bir katalizör olabileceğini vurguladı ve BlackRock'ın küresel ekonomiye katkıda bulunabileceği ve inovasyondan yararlanabileceği konusunda iyimserliğini dile getirdi.
Ancak toplantı haberi, Amerikan vatandaşlarının ABD Başkanı Joe Biden'ın devam eden “Rus işgali” sırasında Ukrayna'ya verdiği desteğe yönelik eleştirileri arasında geldi.
BLACKROCK KİMDİR, NEDİR?
BlackRock, Ukrayna pazarına tamamen yabancı değil. 2020 yılında Ukrayna'nın tarım sektöründe bir şirkette azınlık hissesi almış ve enerji sektörüne de yatırımlar yapmıştı.
Bu yeni yatırım fonu, şirketin ülkedeki etkisini daha da genişletmesi anlamına geliyor.
Merkezi New York'ta bulunan ve 1988 yılında kurulan dünyanın en büyük varlık yönetim şirketlerinden biri olan şirket, yönetimi altında bulunan yaklaşık 10 trilyon dolarlık varlıkla, küresel finansal sistemde benzersiz bir etkiye sahip.
Devletlerden emeklilik fonlarına, altyapı projelerinden enerji sektörüne kadar geniş bir yelpazede faaliyet gösteren BlackRock, yalnızca finansal büyüklüğüyle değil, hükümetlerle kurduğu yakın ilişkilerle de dikkat çekiyor.
YATIRIM MI, YENİ BİR BORÇ DÖNGÜSÜ MÜ?
BlackRock’ın daha önce gelişmekte olan ekonomilere yatırım deneyimi bulunmakla birlikte, kimi zaman yerel halkın çıkarlarının ikinci planda kaldığı yönündeki eleştirilerle de karşı karşıya kalmıştı.
Özellikle kriz dönemlerinde ülkelerin ekonomik yeniden yapılanmalarına aktif şekilde katılması, şirketin etkisini tartışmalı hale getiriyor.
2023 yılında BlackRock ile Ukrayna arasında yapılan yatırım anlaşmaları, kamuoyuna "yeniden inşa" projesi olarak sunulmuştu. Şirketin Ukrayna’ya olan ilgisi, küresel çapta artan destekle birlikte geliyor.
Örneğin, Nestlé, Batı Ukrayna’da yeni bir üretim tesisi için 43 milyon dolarlık yatırım planladığını duyurmuş, Dünya Bankası’nın özel yatırım kolu IFC, Ukrayna özel sektörünü desteklemek amacıyla 2 milyar dolarlık bir paket açıklamıştı.
Ancak pek çok eleştirmen, bu anlaşmaların Ukrayna'nın stratejik sektörlerinin özel sermayeye açılması anlamına geldiğini ve ülkenin ekonomik bağımsızlığı üzerinde uzun vadeli etkiler yaratacağını savundu.
UKRAYNALILAR ANLADIĞINDA İŞ İŞTEN GEÇMİŞTİ
Zelenski'nin o dönem sıklıkla vurguladığı "şeffaflık ve adil dağılım" söylemleri, zamanla yerini şüphelere ve halkın artan güvensizliğine bıraktı.
Özellikle ülkenin önemli tarım ve enerji kaynaklarının yabancı şirketlerin denetimine geçme olasılığı, Ukrayna'da ekonomik bağımsızlık tartışmalarını alevlendirmişti.
Ekonomi uzmanı Oleksandr Gryban (Ukrayna Ekonomi Bakan Yardımcısı) konuyla ilgili yaptığı açıklamada, bu anlaşmanın Ukrayna'yı “yatırım fırsatları açısından dünyanın en cazip ülkelerinden biri” haline getireceğini savundu.
Ancak Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nden (CSIS) Andrew Lohsen’in açıklaması daha temkinli oldu:
“Yatırımcılar, rüşvet ve yolsuzluk korkusu nedeniyle Ukrayna'ya para aktarmakta tereddüt edebilir. Hükümet reformlarını tamamlamadan, bu fon bekleneni veremeyebilir.”
“DAHA ÖNCE TEMELLERİ ATILMIŞ ANLAŞMALARI KALICI HALE GETİRME”
Bugün ise Zelenski'nin, ABD Başkanı Trump ile sürdürdüğü temaslar, savaşın sona erdirilmesi yönünde umut yaratırken, geçmişte atılan adımların Ukrayna'nın kaderini büyük ölçüde belirlemiş olabileceği gerçeğini değiştirmiyor.
Sahadaki çatışmaların ötesinde, sermaye transferleri, stratejik varlık satışları ve uluslararası fon anlaşmaları, Ukrayna'nın gelecekteki bağımsızlığına dair yeni bir mücadele alanı oluşturuyor.
Gözlemciler, Zelensky'nin Trump ile görüşmesinin yalnızca bir "barış arayışı" değil, aynı zamanda daha önce temelleri atılmış ekonomik ve siyasi düzenlemeleri kalıcı hale getirme hamlesi olabileceğini değerlendiriyor.
Özetle, Ukrayna'nın kaderi savaş meydanlarında olduğu kadar, yatırım sözleşmelerinde, finansal taahhütlerde ve kapalı kapılar ardındaki toplantılarda da yazıldı.
Bugün masaya yatırılan konular, geçmişte kurulan sistemin devamlılığını sağlamak mı, yoksa gerçekten halkın çıkarına bir başlangıç mı?