İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik soruşturmalar gerekçesiyle 23 Mart'tan itibaren tutuklu olan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun terör soruşturması kapsamında hâkimlik sorgusunda verdiği ifadeler gerekçesiyle soruşturma başlatıldı.

İmamoğlu'nun "silahlı terör örgütüne yardım etme" suçundan alınan ifadesinde, yargı görevlilerine hakaret içerikli beyanlar olduğu gerekçesiyle soruşturma açılmıştı.

Soruşturma kapsamında İmamoğlu’nun Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla saat 14.30 sıralarında Savcılığa ifade vermeye başladığı belirtildi.

Saat 15.30 itibarıyla Ekrem İmamoğlu’nun ifade verme işlemleri tamamlandı. Avukatı Mehmet Pehlivan, sosyal medya hesabından İmamoğlu'nun ifadesinde öne çıkan başlıkları paylaştı.

İMAMOĞLU'NUN İFADESİ ORTAYA ÇIKTI

Avukatı Mehmet Pehlivan İmamoğlu'nun ifadesinden öne çıkanları şu şekilde paylaştı:

Bu soruşturmanın gerçek bağlamı, uzun süredir yürütülen yargı tacizi ve meşru siyasi rekabetin yerini iftira ve algı operasyonlarına bıraktığı bir zeminde şekillenmiştir.

Öcalan’a umut hakkı mı geliyor? Adalet Bakanı Tunç’tan flaş açıklama
Öcalan’a umut hakkı mı geliyor? Adalet Bakanı Tunç’tan flaş açıklama
İçeriği Görüntüle

Seçim sürecinde “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” diyen kişi, bu kaybın iktidarına yönelik olduğunu fark edince, hukuk dışı yolları kullanarak kamu gücünü siyasal bir araç haline getirmiş ve bu yolla kaçınılmaz sonunu ertelemeye çalışmıştır.

Emniyette hakkımdaki suçlamanın, Meclis’te grubu bulunan bir siyasi partinin yöneticisiyle yapılan görüşmenin terör örgütüne yardım olarak nitelendirilmesi olduğunu öğrendim. Mecliste grubu bulunan yasal bir partinin yetkilisiyle yapılan görüşmeleri terör faaliyeti olarak nitelendirmiş olmalarını hukukla açıklayabilmek mümkün müdür?

Hakimlik sorgusu başladığında, sevk yazısında gerek emniyet ve gerekse savcı önündeki ifade esnasında bana daha önce hiç sorulmayan soruların, terör örgütüyle alakalı bir dolu görselin, haritaların, terör örgütü yöneticilerinin beyanlarının evraka eklendiğini gördüm.

Mesleğini icra ederken tarafsız ve bağımsızlıkla hareket etmek zorunda olan, Türk Milleti adına yetki kullanan kamu görevlilerinin bu davranışını nasıl nitelendirmek gerekir? Elbette bunun adı kumpastır elbette bunun adı siyasi pusudur.

Hakimlik sorgusuna çıktığımda, önüme konulan evraklarla birlikte aslında yalnızca adalet değil, aklım ve vicdanım da sorguya çekilmişti. Ne emniyette ne savcılıkta bana yöneltilmeyen, daha önce adı dahi geçmeyen iddialar, haritalar, görseller ve hiçbir ilgim olmayan örgüt beyanları dosyaya eklenmişti. Bu tablo, bir yargılama değil, baştan kurgulanmış bir suç isnadıyla karşı karşıya bırakıldığımın açık göstergesiydi.

Terör örgütüne yardım gibi ağır ve onur kırıcı bir suçla ilişkilendirilmeye çalışılmak, sadece hukuk dışı bir girişim değil, aynı zamanda hayatımı, emeğimi ve milletime karşı taşıdığım sorumluluk duygusunu hedef alan bir itibarsızlaştırma operasyonudur.

Ben şahısların ailelerine, özel hayatlarına, onurlarına dair bir hakarette bulunmadım. Bir kamu görevine, bu görevi kötüye kullanarak siyasete müdahale edenlere karşı kamu adına eleştiri getirdim.

Ve en nihayetinde Sayın Başkan, bu süreci şu sözlerle özetlemiştir: Beni değil, temsil ettiğim değerleri ve milletin iradesini yargılamaya çalıştıklarını çok iyi biliyorum. Ancak unuttukları bir şey var: Bu milletin vicdanı, kurguya değil hakikate inanır.