Geçtiğimiz hafta camilerde irad edilen hutbe ortalığı ayağa kaldırdı!
Ben zina konusunda Diyanet’in bu kadar detaylı bu kadar açık ve bu kadar cesur bir hutbesine ilk kez tanık oldum.
Zina konusunda, helallerin ve haramların açıkça ortaya konulduğu, zinaya götüren yolların da detaylı şekilde halka anlatıldığı bir hutbe oldu. 
Diyanet İşleri Başkanlığımızı tebrik ederim. 
Her fırsatta İslam’ın hakikatlarını eğmeden bükmeden ortaya koymaları gerekiyor. 
Zaten Diyanet’in vazifesi bu. 
Din İşleri Yüksek Kurulu gibi önemli bir kurula sahipler, Mushafları İnceleme Kurulu gibi hassas birimleri var. 
Yani Diyanet sadece imamlara, müezzinlere Kur’an Kursu öğreticilerine maaş veren bir kurum değil. 
Bilgilendirme, irşad, uygulama gibi görevleri var. 
Dini bilgiyi çarpıtmadan, eğip bükmeden, birilerinin istediği, beklediği şekle sokmadan aktarmaları gerekiyor. 
Bu anlamda Diyanet kimsenin nabzına göre şerbet vermek zorunda değil. 
Gel gör ki söz konusu hutbeden sonra, kendisini okumuş, yazmış, aydın gören laik kesimden gazeteciler, STK temsilcileri, kanaat önderleri feryad-u figâna başladılar. 
Hutbenin laikliğe aykırı olduğunu söyleyecek kadar ileri gittiler, saçmaladılar. 
Orada anlatılanların çağ dışı olduğunu söyleyecek kadar zırvaladılar ki zırva te’vil götürmez!
Aslında bu çıkışları yapanların çoğunun İslam’la İslami değerlerle filan alakaları yok. 
Laiklik, Kemalizm, sekülerlik gibi anlayışlar altında İslam düşmanlığı yapıyorlar. 
İslam düşmanlığı nasıl yapılır bu ülkede?
İki şekilde yapılır ve buradan iki insan profili çıkar.
Birincisi “benim dedem de hacıydı babaannem de örtülüydü” diye söze başlayıp, yaşı sekseni geçmiş, evinde tesbih çeken yaşlı Müslüman profiline vurgu yapan cümleler kuran, sonrasında iş İslam’ın sokaktaki yüzüne, amele, günlük hayata gelince “bu ülkeye şeriat gelemez biz laikiz laik kalacağız” hezeyanlarını ağzından burnundan kusa kusa haykıran insan profili!
Bu profil İslam’ın kamusal alandaki görünürlüğünden hoşnut değil…
Yani?
Dedeler babaanneler evinde otursun tespih çeksin, isterse namaz kılsın, oruç tutsun ama İslam gençlerden uzak dursun, çarşıdan pazardan, kamudan uzak dursun!

BUNLAR İKİ YÜZLÜ!

Bunlar mürai tipler!
İslam’ın geleneksel formunu belli bir yaşın üstüne hapseden hatta totaliter bir kafayla 30’ların 40’ların jakobenist anlayışıyla hareket eden tipler…
İkinci profil daha görünür ve daha az tehlikeli.
En azından niyetleri açık.
Açıktan İslam düşmanlığı yapıyorlar!
Direkt olarak İslam düşmanıyız demiyorlar ama simgeler, kavram ve değerler üzerinden İslam’a saldırıyorlar. 
Şeriat diyorlar mesela?
Şeriat nedir? 
En temel ıstılah manasıyla “İslam’ın hukuk sistemi, emirler ve yasaklar manzumesi”
“Bireysel ve toplumsal hayatı düzenleyici din esaslı kurallar”
Arapça’da şeriat “gidilen yol” demek,  “şaria” kelimesi cadde anlamına da geliyor… 
Ayrıca şeriat kelimesinin “açıkta olan, sarih” anlamları da var.
Istılah manasına dönecek olursak, şeriat kelimesinin ism-i faili nedir?
“Şari” yani hüküm sahibi, hüküm koyan demek…
Peki İslam’da hüküm sahibi kimdir?
Hiç şüphe yok ki Allah (c.c.)…
Şimdi bu şeriat kelimesini diline dolayan, her fırsatta İslam’a saldırmak için şeriat kelimesini kendisine kalkan yapan tipler bunları bilmiyor mu?
Elbette biliyorlar, bal gibi biliyorlar!
Dertleri şu: 
Haşa, Ey Allah sen hiçbir şeye karışma, yağmur yağdır, kar yağdır ona da itirazımız yok ama bizim günlük işlerimize, ticaretimize, ibadetimize, siyasetimize, özel hayatımıza karışma!
Sümme haşa!
Hatta şunu da diyorlar: “Bak ne güzel başka dinlerin de tanrıları var. Hristiyanlığın tanrısı öyle pek de etliye sütlüye karışmıyor, zaten adamlar ortaçağdan sonra din kurumu ile ilişkilerini kesmişler, nikahtan nikaha, bilemedin pazardan pazara dinden çıkmayacak kadar dindar olsak ne olur? 
Anlayış bu, idrak seviyesi bu.
Bazıları da hiç inanmıyor…
Ateist…
Tanrı ya da Allah gibi bir sorunları yok.
Bazılarının Tanrısı var ama İslam’dan nefret ediyorlar.
Tanrısı olan ama İslam’dan nefret edenler bu ülkede Kemalist, Sabetayist, Hristiyan Ermeni, Yahudi gibi kimlikler altında geziniyor.
Bakmayın Kemalistlerin nüfus cüzdanlarında İslam yazdığına…
Her Allah’ın günü İslam’a ve onun yüce değerlerine saldırarak İslam olunmuyor!
Ayrıca bu ülkede Kemalist maskeyle gezen Sabetaycılar, Ermeni olduğu halde kendisini Alevilik kimliği altında saklayan insanlar hiç de az değil!
En çok da bunların sesi yüksek çıkıyor…
Arkalarına laikliği, Kemalizm’i alarak İslam’a ve Müslümanlara saldırıyorlar…
Gizli gizli evlerinde yaptıkları ayinlerde kendi dinlerine sadakatle bağlıyken İslam’a saldırmaktan da geri durmuyorlar zira bunların sorunu sadece İslam’la!
Zamanında köşe başlarını tutmuşlar, sağlam yerlere kazık çakmışlar, kendilerini rejimin yegane sahibi zannediyorlar.

MÜSLÜMAN ANADOLU HALKI UMURLARINDA DEĞİL!

Bunların Birinci Meclis kurulana kadar pek sesleri çıkmıyordu. 
Birinci Meclis tasfiye edilip İkinci Meclis kurulduktan sonra ayranları kabardı.
Müslüman Anadolu halkı Milli Mücadelede kazma kürek mücadele verdi, Cumhuriyet balolarında rejimin keyfini bunlar sürdüler!
Devletin en kritik yerlerine yerleştiler…
O balolara bir bakın bakalım, Nene Hatun’u, Sütçü İmam’ı temsil eden bir insan profili var mı?
Bulamazsınız, çünkü yok!
Türk Dil Kurumu’nun başına Agop Dilaçar’ı getirdiler…
Kemalizm’in teorik kodlamasını Moiz Kohen yaptı…
Daha sayılacak nice isim var…
İşte bugün Diyanet’in o hutbesine saydırıp duranlar bunların izini takip eden torunları…
Belki çoğu Müslüman bile değil…
Müslüman kimliği taşıyanlar da görünürde Müslüman…
Kimliği İslam…
Sosyal hayatta İslam’ı istemiyorlar, kamusal alanda İslam’a tahammülleri yok. 
Özel hayata da İslam’ın müdahil olmasını istemiyorlar.
İstedikleri şu: Diyanet bizim istediğimiz kadar din anlatsın, bize uygun din anlatsın, işimize göre bir İslam anlatsın!
Gerekçeleri ne ?
Laiklik!
Yahu, Diyanet’in hutbesi bir metin, bir bilgi aktarıyor.
Bilgi laik olur mu? 
Olabilir mi böyle bir saçmalık?
Bu bir teoloji bilgisidir, ilahiyat ve hukuk bilgisidir. 
Şeriatın kuralları bir hukuk sistemine işaret eder.
Bu hukuka ait bilgi neden laik olsun?
Bunu istemek açıkça aptallıktır, cehalettir.
Din kendi doğrusunu anlatıyor, sen buna inanırsın ya da inanmazsın, seni zorlayan mı var?
Dini bir bilgi orada Diyanet’in irşad vazifesi gereği halka aktarılıyor sen yaşarsın ya da yaşamazsın senin bileceğin iş!
Ama sen kalkıp dişine göre İslam arayışına girersen, laikliği bahane ederek dini hakikatlerin üzerini örtmeye kalkarsan, hatta utanmazca arsızca bu hakikatlara saldırırsan o zaman sen totaliter, faşist bir kafaya sahipsin!
SENİN AKLIN 30’LU YILLARDAKİ TÜRKİYE’DE KALMIŞ!
Tek parti dönemi hastalıklarıyla bünyen felç olmuş.
Bunun başka izahı yok.
Ahir ömrünüzde rezil rüsva olmak istemiyorsanız bırakın bu saçmalıkları.
Türk kadınlar bilmem ne federasyon başkanı çıkmış açıklama yapıyor: “Diyanetin bu hutbesi çağdışıdır, laikliğe aykırıdır”
Pardon?
Size ne ki bu hutbeden?
Bu hutbe her Cuma namaz için camiye koşan Müslümanlar için irad edilmiş, siz niye üzerinize alınıyorsunuz!
Bu yazının yayınlandığı sitenin bir yazarı var…
O da gençlerin yaşam biçimine atıfla bir yazı kaleme aldı.
“Diyanet’e siz cevap verin gençler” filan gibi mantıktan yoksun bir kurguyla yazısını kaleme almış.
İşte o da aynı kafa, aynı zihniyet!
Biz bunların 28 Şubat sürecinde kimlere maşalık ettiğini, kaç insanın hayatlarını kararttıklarını çok iyi biliyoruz.
Sorsan bunlar özgürlükçü, demokrat!
Ama 30’ların, 40’ların jakoben, totaliter kafasıyla hareket ediyorlar hala!
O gençler de bizim gençlerimiz beyefendi!
İslami açıdan hatalı olabilirler, İslam’ın öngördüğü bir hayat biçiminden uzak olabilirler!
Ama bizim gençlerimiz. 
Onların da bu bilgilere ihtiyacı var.
Olur ki cinsel özgürlüğün insanı insan yapan değerlere hizmet etmediğini bir gün onlar da kavrarlar. 
Zinanın nesli ifsad ettiğini, aile kurumunu tahrip ettiğini onlar da bir gün kavrarlar.
Bak Türkiye nüfusu günden güne yaşlanıyor, aile çöküyor…
Anlamadığınız mesele şu: Diyanet bu hutbeyle kimseye bir yaşam biçimi dayatmıyor!
İslami bir bilgiyi aktararak Müslümanları uyarıyor!
Günahtan, haramdan uzak durun diyor!
İsteyen uygular, istemeyen uygulamaz!
Nitekim hali hazırda uygulamayanların sayısı çok daha fazla bu ülkede!
Neden İslami hakikatların bir hutbeyle de olsa anlatılmasına tahammül edemiyorsunuz?
Demek ki sizlerde İslam’a karşı bir hazımsızlık var.
Esas sizler kendi yaşam biçiminizi dayatıp başkalarının doğrularına saldırıyorsunuz.
Bu ülkenin yaşı seksene gelmiş romantik devrimci hezayanlarından çok ilim irfan sahibi, ahlak sahibi insanlara ihtiyacı var!
Bir tutam ot için kocaman bir orman yakılmaz!
O dayattığınız yaşam biçiminin ne gibi felaketlere yol açtığını her gün haberlerde izliyoruz.
Fuhuş yüzünden ailesi yıkılan, alkol yüzünden annesini bıçaklayan insanlarla dolu ekranlar!
Karısına çoluğuna çocuğuna sağlamadığı imkanları “çapkınlık” adı altında elin aşüftelerine yediren beyinsizlerle dolu ekranlar! 
Hiç kusura bakmayın işte bu nesil sizin eseriniz!

SEKSEN YILDA BÖYLE BİR NESİL ÜRETTİNİZ!

Alkolik, serkeş, zâni, dinden, ahlaktan yoksun bırakılmış bir nesil.
Övünün işte, alın hayırlı mübarek olsun!
Şimdi kalkmış Diyanet’in irad ettiği bir hutbeyle uğraşıyorsunuz. 
Bir İslam ülkesinde, camilerde İslam’ın hakikatları değil de Budizmin hakikatları mı öğretilecek?
Size bir teklifim var.
Gelin şu cehaletten bir kurtulun.
Önce İslam’ın ne olduğunu, nasıl bir din olduğunu öğrenin.
Laiklik, sekülerizm gibi konuları tekrar bir gözden geçirin.
Bir Cuma günü mümkünse, samimi olmasanız da etrafı gözlemlemek için camilere gidin.
Nişantaşı barlarında kadeh tokuşturmak yerine mesela İstanbul’un muhafazakar semtlerinden birinde mutaassıp bir aileye konuk olun. 
Onları dinleyin…
Ne anlatıyorlar? Dertleri ne? 
Bir dinleyin…
Gece mehtaba dalıp, kotra üzerinde şarap yudumlamaya benzemez bu işler.
Hatta bir cami imamının evine konuk olun bir akşam.
Gidemezseniz ben götüreyim sizi…
Bu ülkenin Müslümanlarının sizlerden çok daha demokrat, çok daha hoş görülü, çok daha açık fikirli olduğunu göreceksiniz… 
Camilerinde dinledikleri hutbeye tahammül edemeyen sizlerin biraz halkı dinlemeye ve anlamaya ihtiyacı var.
Yıllardır sırça köşklerinizde ahkam kestiniz…
Şimdi ya susun ya da toplumu bir dinleyin.
Oradan bu toplumun sosyolojisini anlamaya dönük çok şey çıkar.
Kafanızı kuma gömmekten vaz geçin.
Hakikatlar balçıkla sıvanmaz!