Siyaset ve ideolojik saplantılar tıpkı tarikat ve cemaatlerdeki gibi asla tartışılmaz ön kabulleri beraberinde getiriyor.
Bu ön kabullerin sonucunda Anayasa'nın ilk dört maddesinde olduğu gibi değişemez, değiştirilemez, hatta değiştirilmesi dahi teklif edilemez tavırlar ortaya çıkıyor.
Ekrem İmamoğlu ve avanesinin İBB’deki yolsuzluk iddiaları ile tutuklanması sonucu Türkiye’de ortaya çıkan gerçek bu.
Bir kesim tarafından düne kadar AK Parti iktidarları yolsuzlukla yoğun şekilde suçlanıyordu.
Bu suçlamalar toplumda yer edindi.
Hatta yapılan her icraatın altında yolsuzluk var algısı ortaya çıktı.
Bunun için öne sürülen iddiaların gerçeklik derecesinin bile tartışılması bir nevi yolsuzluklara arka çıkma suçlamasına neden oldu.
Geldiğimiz noktada Ekrem İmamoğlu soruşturmalarının başlaması sonrası üç aşama karşımıza çıkıyor.
İlk aşamada, AK Parti iktidarlarını ve Recep Tayyip Erdoğan’ı yolsuzlukla suçlayan kesim, bu soruşturmaların, yolsuzlukların üzerini örtmek için başlatıldığını iddia ettiler.
İkinci aşamada Erdoğan’ın, İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığının önünü kesme hamlesi olarak iddia ettiler.
Bu nedenle İmamoğlu hakkında yolsuzluk iddiaları uydurulduğu öne sürüldü.
Gelinen üçüncü aşamada, İmamoğlu ve avanesinin tutuklanması sonrası polis ve savcılık ifadelerinin ortaya çıkmaya başlaması ile şimdi, 'senin hırsız, benim hırsız' noktasına getirildi.
“İmamoğlu hırsız olabilir. Ama önce sizin hırsız yargılansın. Bu haksızlık” savunmaları başladı.
Baştan dediğim gibi; siyaset ve ideolojik bakışlar geldiğimiz noktada toplumun tamamını esir almış durumda.
Toplumun birbirine kini, bir diğerine karşı hırsı hırsızlıklara, yolsuzluklara karşı gözleri kör ediyor, kendi hırsız ve yolsuzunu duymaz hale getiriyor.
Tutuklanan Ekrem İmamoğlu ve avanesinin savcılık ifadeleri son günlerde sosyal medyada önüme çokça düşüyor.
36 yıllık gazetecilik hayatımda duyduğum iddia mahiyetinde ne kadar yolsuzluk, hırsızlık yöntemi varsa bütün bunların uygulamasını İmamoğlu davası çerçevesinde tutuklu bulunan sanıkların ve itirafçıların ifadelerinde görüyorum.
İmamoğlu davası öyle görülüyor ki siyasi iradelerin gölgesinde bürokrasi ve iş, hatta sanat ve kültür dünyasının kamu kaynaklarını nasıl ranta çevirdiğini ortaya koyuyor.
Topluma ise siyasi ve ideolojik gözlük takarak ranta çeviren kesimleri kuru kuruya korumak ve savunmak düşüyor.
Kalın sağlıcakla...