Türkiye'de yargı sistemine duyulan güven, son yıllarda belirgin şekilde dibe vuruyor. Dünya Adalet Projesi'nin Hukukun Üstünlüğü Endeksi'ne göre, Türkiye yargı bağımsızlığı ve şeffaflıkta alt sıralarda yer alıyor. Bu güven erozyonunun temel sebeplerinden biri, avukatların yargı mensupları ve siyasilerle kurduğu yakın ve gayri ahlaki ilişkiler...
Özellikle gösterişli hayatlar süren, rutin avukatlık faaliyetleriyle açıklanamayacak servetlere sahip avukatlar, kamuoyunda “FETÖ borsası” veya “rüşvet çarkı” gibi ifadelerle anılan ağların parçası olarak algılanıyor. Bu durum, adaletin eşitlik ilkesini zedeliyor ve toplumda hukuka inancı sarsıyor. Mesela bas bas bağırılan “FETÖ Borsası” iddialarının ucu kimi ana aktörlere dokunduğu için araştırılıp soruşturulmaması büyük bir kayıp yargı açısından.
Avukatların rolünün, yargı sürecinin vazgeçilmez bir parçası olduğunu inkâr edecek değilim. Savunma hakkının kutsallığını es geçmek adalete olan inancın dibine dinamit döşemek olur. Ancak Türkiye'de bazı avukatların, mesleki etik sınırlarını aşarak yargı mensuplarıyla kişisel ilişkiler kurmasını da inkâr edemeyiz. Bu durum tarafların kamuya açık sosyal medya hesaplarından yayınlanacak kadar da sıradanlaşmış vaziyette.
Bu ilişkiler, lüks restoranlarda yemekler, yurt dışı tatilleri veya spor etkinliklerinde loca paylaşımları gibi sosyal etkinliklerle pekişiyor.
Bunun yanında Semra Ilık gibi bazı avukatların 40-50 kişilik hukuk timleri kurarak, milyon dolarlık ofislerde faaliyet göstermesi, hâkim-savcılara “promosyon” niteliğinde avantajlar sağlıyor olması izaha muhtaç bir garabet. Bu tür ilişkiler, kararların tarafsızlığını sorgulatmakla kalmıyor yargıyı “güçlülerin aracı” haline getiriyor.
Geçirdikleri soruşturmalarla Türkiye gündemine oturan Rezan Epözdemir, Cem Duman ve Semra Ilık gibi isimlerin siyaset dahil etkili merkezlerle bağ kurduğu, haklarındaki soruşturma içeriklerinde hatta topluma açık paylaşımlarında sabit. Hatta Semra Ilık’ı sisteme sokanın Anayasa Profesörü merhum Burhan Kuzu olduğu biliniyor. Ilık’ın, Burhan Kuzu’nun vefatından sonra sistemin dışına çıkması beklenirken bu sefer de Akdeniz/Antalya merkezli siyasi güç odaklarıyla yakın ilişkiler kurarak sistemde kalmayı başardığı herkesin malumu.
Ilık’ın yakın temasta olduğu isimlerden biri de eski Hâkim olan Avukat Övünç Özkan…
Semra Ilık’ı Antalya’daki ilişkilere taşıyanın Övünç Özkan olduğu da konuşuluyor. Övünç Özkan’ın ilişki ağına, hakimlikten neden ayrıldığına, ofis ortaklığı yaptığı avukatlara ve onların yargı çarkı içindeki hareket kabiliyetlerine başka bir yazıda dikkat çekeceğim elbette.
Kuşku yok ki bu bağlar, yargı kararlarını etkileme potansiyeli taşıyor ve halkın adalete güvenini zedeliyor.
Siyasi ilişkilerse bu tabloyu daha karmaşık bir hale sokuyor.
Türkiye'de avukatlar sıklıkla siyasetle iç içe. Bazıları milletvekili veya parti yöneticisi pozisyonunda hatta. Bu kendi başına bir sorun değil tabii ki. Siyasette etkinlik mesleki bir sınırlamaya tabi tutulamaz, bunu teklif de edemeyiz. Buradaki temel sorun, bu geçişlerin yargı süreçlerini etkileme potansiyeli taşıması.
Örneğin, TEPAV'ın “Türkiye'de Toplumsal Güven Sorunu” raporunda, hukukun üstünlüğü eksikliğinin ve yargıya siyasi müdahalelerin güveni sarsan ana faktörler olduğu belirtiliyor.
Avukatlar, siyasilerle kurdukları ilişkiler sayesinde dosyalara erişim veya karar hızlandırma gibi avantajlar elde edebiliyor. Bu, özellikle büyük şirketler veya ünlü isimlerin davalarında belirginleşiyor.
Yargı mekanizması içerisinde kronikleşen bu soruna dair Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı bir rapor hazırlamıştı. Vakfın, “Hukuk ve Yargı Sistemi Raporu”nda, kişisel ilişkilerin sonuçları etkileme girişimlerinin yaygın bir hal aldığı ve bu durumun yargıya güveni azalttığı ifade ediliyordu.
Bu sorunun somut bir örneği, Avukat Rezan Epözdemir vakası.
Epözdemir, ünlülerin avukatı olarak bilinen, gösterişli bir hayata sahip bir isimdi. Benim hakkında yaptığım suç duyurusu üzerine geçtiğimiz haftalarda “rüşvet”, “FETÖ/PDY'ye yardım” ve “siyasal-askeri casusluk” suçlamalarıyla gözaltına alındı ve “rüşvete aracılık etme” iddiasıyla tutuklandı.
Soruşturma derinleştikçe, Epözdemir'in savcılarla yakın ilişkileri ve rüşvet iddialarına dair kuşkular arttı. Soruşturma dosyasına giren bir tanık ifadesinde, Epözdemir’in vekalet ilişkisi olmayan dosyalarda tahliye için 150 bin dolar aldığı iddia ediliyor.
Ayrıca, eski savcı Cengiz Çallı'nın kâtibi Kürşat Yılmaz'ın ifadesinde, Epözdemir'in UYAP sistemi üzerinden kişisel verileri sorgulattığı ve lüks harcamaları üstlendiği belirtiliyor.
Bu olay, 5 Ağustos 2025 günü Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığım ve oradan görevsizlik kararıyla Çağlayan Adliyesine gönderilen rüşvet suç duyurusu sonrası başlayan bir mücadele sürecini tetikledi. Sosyal medyada da tartışılan bu vaka, yargıdaki çeteleşme ve İBB borsası gibi ifadelerle ilişkilendiriliyor.
Avukat-yargı-siyaset üçgeni, yargı etiğini de zedeliyor.
Yargıtay'ın “Yargı Etiği Danışma Kurulu Kararları”nda, savcıların avukatlarla eğitim dışı ilişkilerinin güveni azalttığının altı çiziliyor.
Bazı barolar tarafından hazırlanan raporlarda, pratik yargı uygulamalarında avukatların katılımının fazlalığına rağmen etik sorunların arttığına dikkat çekiliyor.
Bu ilişkiler, davaların uzamasına ve adaletsizliğe yol açıyor. Hatırlı kişilerin araya girmesiyle sonuçlar değişebiliyor adaletin tecellisinin önüne geçilebiliyor.
Sonuç olarak, yargıya güvenin yeniden tesis edilmesi için şeffaflık şart.
Avukatlık Kanunu'nda etik kuralların güçlendirilmesi, yargı mensuplarının ilişkilerinin denetlenmesi ve bağımsız denetim mekanizmalarının kurulması kaçınılmaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Dördüncü Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde belirttiği gibi, hukuksuzlukların peşine düşen yargı mensuplarının korunması, onlara yönelen baskı ve preslerin önüne geçilmesi de önemli.
Yargı ve siyasetle olan gayri ahlaki ilişkileri hukuk camiasının malumu olan Semra Ilık, adalet mekanizması içindeki rüşvet skandallarıyla anılan Rezan Epözdemir gibi isimlerin soruşturmalarında ortaya çıkan veriler, karanlık ilişkileri ve yargıya müdahale gibi vakalar, yargıya güveni yeniden tesis edecek temizlik fırsatını sunuyor.
Toplum, bu mücadelede aktif rol almalı. Bu mücadelede kararlık gösteren yargı mensupları ve medya emekçileri dahil herkese sahip çıkmalı. Yoksa adalet, güçlülerin ve organize olmuş çıkar amaçlı örgütlenmelerin tekelinde kalır.