Berlin'de 7 Eylül 2025'te düzenlenen "İlk Kürt-Yahudi Kongresi", Ortadoğu'nun kırılgan dengelerini sarsan bir adım olarak tarihe geçti sessiz sedasız.

Yahudi-Alman Değerler Girişimi ve Almanya Kürt Toplumu tarafından organize edilen Kongre, antisemitizm ve Kürt düşmanlığına karşı "ortak mücadele" maskesiyle sahnelendi.

Katılımcılar arasında İsrailli yetkililer, Kürt diasporası temsilcileri ve Avrupa'daki sivil toplum aktörleri yer aldı. Kongrenin sonuç bildirgesi, Türkiye ve İran'a karşı "sert önlemler" çağrısı yaparak, bu karanlık ittifakı bir tehdit unsuru haline getirdi.

Bu kongre, tesadüfi bir diyalog değil.
Kongre teması altında sergilenen ittifak, tam da küresel güçlerin Ortadoğu'yu yeniden şekillendirdiği bir konjonktürde sahnelendi.

2025 yazını, İsrail'in Gazze ve Lübnan'daki terörist saldırılarının yarattığı kaosla geçti. Türkiye, bu süreçte Filistin davasını sahiplenerek Arap dünyasıyla yakınlaşırken, İsrail'le zaten gergin olan ilişkiler dibe vurdu. Aynı dönemde, Suriye'de YPG/PKK unsurları ABD desteğiyle güçlenirken, Irak Kürdistanı'ndaki özerk yapı, Türkiye'nin sınır güvenliğine tehdit oluşturmayı sürdürdü.
Kongre, bu kaosun ortasında, Kürt diasporasını (yaklaşık 2 milyon kişi Avrupa'da) İsrail'le stratejik bir "kardeşlik"e çekerek, Türkiye'ye karşı yeni bir cephe açıldı aslında.

Kongre, Kürt-Yahudi ilişkilerini Asurlar döneminden kalma bir romantizmle "2800 yıllık ittifak" diye pazarladı. İşin aslıyla bunun bölgesel ve küresel gelişmelere gebe bir güç oyunu olduğuydu.
Çok bir tarihçi olmaya gerek yok. Görünen tabloda İsrail’in birincil amacının, Türkiye'nin NATO içindeki ağırlığını kırmak olduğunu bunun için de “Kürt kartını” oynadığını söylemek mümkün. İsrail’in bu stratejisi, PKK'ya dolaylı destekle "yeni bir PKK" kurma riskini de barındırıyor.

Avrupa'da yükselen İslamofobi ve antisemitizm dalgası (2024-2025'te % 30 artış gösterdi), bu ittifaka uluslararası toplum nezdinde meşruiyet kazandırıyor. Almanya gibi ülkeler, kendi iç istikrarı için bu "azınlık dayanışmasını" teşvik ederken, Türkiye'nin "terör destekçisi" imajını pekiştiriyor. Sonuç ne peki diyecek olursanız; ayrılıkçı Kürt hareketleri, İsrail lobisiyle entegre olup, Ermeni diasporasının yaptığı gibi BM ve AB'de Türkiye'ye karşı lobi yapıyor.

Bu konjonktürün en tehlikeli yanı, diaspora etkisi. Berlin kongresi, sadece sembolik değil; ekonomik ve askeri işbirliği vaatleri içeriyor. İsrail'in Kürt petrolüyle (Kuzey Irak'tan) ticari bağları zaten var. Şimdi bu, silah ve istihbarat paylaşımına evrilebilir. Bu, Türkiye için sınır ötesi operasyonlarını zorlaştıran bir "karanlık ittifak" demek. İran da aynı tehditle yüzleşirken, Şii-Sünni ekseninde Türkiye yalnızlaşıyor. Türkiye, bu ittifaka karşı pasif kalamaz, kalmamalı. Bir an evvel proaktif bir strateji üretip sahaya sürmek şart.

Diplomatik olarak; Almanya'ya nota vererek kongreyi "terör propagandası" diye kınamakta daha fazla gecikilmemeli. AB ve NATO nezdinde, PKK/YPG'nin İsrail'le bağını delillerle ifşa etmeliyiz. Mesela MOSSAD’ın eğitim süreçleri üzerinden deliller ivedi bir şekilde oluşturulabilir.

Arap Birliği ve İran'la acil bir "anti-ittifak zirvesi" düzenlemeli Türkiye. Burada Filistin davası pekâlâ kaldıraç olabilir. MİT, Avrupa diasporasındaki Kürt-Yahudi ağlarını izlemeye almalı. PKK'nın Berlin'deki "Kürt Birliği" gibi yapıları hedefte olmalı.

TRT ve Anadolu Ajansı, kongreyi "İsrail'in emperyal oyunu" diye Türkçe ve tüm dillerde ifşa etmeli. Diasporanın etkinliğini kırmak için güçlü bir #KürtTürkBirliği kampanyası başlatılmalı ve devlet politikası olarak sahiplenilmeli. Hollywoodvari belgesellerle Yahudi-Kürt "tarihi" sorgulanmalı, gerçekte Osmanlı'da barış içinde yaşadıkları vurgulanmalı.

Kuzey Irak petrol ithalatının İsrail üzerinden geçen hatlarına Türkiye ivedilikle kısıtlama getirmeli. Avrupa'daki Türk firmaları, Kürt diasporasıyla rekabet için devlet destekli lobi faaliyetleri yürütmeli.
Terörsüz Türkiye hedefinde süreç hızlandırılarak “Kürt meselesi” kendi dinamiklerimizle bir an evvel çözüme kavuşturulmalı.

Sonuçta, bu kongre Türkiye’nin bütünlüğünü ve bağımsızlığını tehdit eden bir "karanlık ittifak"ın habercisi. İsrail'in yalnızlaşması, Kürtleri piyon yapıyor.
Türkiye, bu oyunu bozmak için her zamankinden daha uyanık olmalı. Aksi takdirde, sınırlarımızda yeni bir "Balfour Deklarasyonu" yazılır. Unutmayalım ki; tarih, pasif kalanları affetmez.